Kapadokya Göreme Ürgüp Türkiye’nin dünyaca ünlü doğal bölgesidir; gerek karakteristik özellikleri gerekse peri bacalarıyla ünlü Kapadokya’ya nasıl gidilir, Kapadokya Göreme Ürgüp nerededir, gezilecek yerleri nelerdir başlıklı konular makale içeriğinde bulunmaktadır. İç Anadolu’da gezilecek, gidilecek yerler listesinin başlarında gelen Kapadokya Göreme Ürgüp bölgesi yalnızca bir günde gezilecek yerlerden değildir.
Bir açık hava müzesi olan Kapadokya, hem peri bacaları gibi doğal oluşumlarıyla, hem de zamanında Hristiyanlıkla ilgili din hayatında önemli bir yere sahiptir. Ayrıca yeraltı şehirleri ile de ünlenmiştir. Bölgede ziyarete açık yedi adet yeraltı şehri bulunmaktadır. Tüm bu güzelleri ile ünlü Göreme milli Parkı, ne yazık ki 2019 yılı sonlarında ‘Milli Park’ statüsünden Bakanlar Kurulu kararı ile çıkartılmıştır.
Kapadokya tarihçesi, doğal oluşumu, gezilecek yerleri, Karanlık Kilisesi ile Göreme ve Ürgüp’de gidilmesi gereken yerler ve Zelve açıkhava müzesi ile Güvencinlik vadisi hakkındaki tüm bilgiler yazı içeriğinde bulunmaktadır.
Kapadokya Göreme Ürgüp fotoğrafları için tıklayın
Kapadokya UNESCO Dünya Mirası Listesi
1985 Yılında Kapadokya ve Göreme Milli Parkı yedi bölüm halinde Göreme Milli Parkı, Derinkuyu Yeraltı Şehri, Kaymaklı Yeraltı Şehri, Karlık Kilisesi, Aziz Theodore Kilisesi, Karain Güvercinlikleri ve Soğanlı Arkeolojik Alanı ‘Karma Miras Alanı’ olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir. Kapadokya, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Türkiye’deki ilk bölgedir.
Kapadokya’yı aynı yıl Divriği Ulu Cami ve İstanbul Tarihi Alanları takip edecektir.
Kapadokya ve Peri Bacaları Nasıl Oluştu?
Kendinizi kocaman bir masal dünyasının içinde hissedeceğiniz Kapadokya doğa, tarih ve hayatın en basit anlamda gelişi güzel ama muntazam bir şekilde bütünleştiği bir yerdir. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihçesi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir. Bugün kullanılan Kapadokya kelimesinin anlamı nedir diye soracak olursanız, genel inanışa göre Pers dilinde Katpatuka yani “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelir.
Başka kaynaklara göre ise, persçe Katpatuka’dan da önce, M.Ö 1750 – 1100 yılları arasında bölgede hüküm sürmüş olan Hititlerin kaynaklarında geçen “Khepat Tukh”tan türemiş bir isimdir. Khepat, Hititlerden de önce bölgede var olmuş olan hatti ve hurri dinlerinde güneş tanrıçasının ismidir. Tukh ise il, ülke, eyalet benzeri anlamlara gelmektedir. Khepat Tukh, Khepat (Hepat)’ın ülkesi manasına gelir. Aynı zamanda o dönemde burada yaşayan vahşi atların olması ve perslerin buradan yıllık vergilerini (baç) altın değil de at olarak aldıklarının rivayet edilmesi, Katpatuka’nın belki doğrudan “güzel atlar ülkesi” anlamına gelmese bile atlarla ilgili bir yer ismi olduğu iddiasını oldukça güçlendirmektedir.
“Tüm vadiyi ince bir toz bulutu ile ayağa kaldırılmış gelen vahşi fakat her biri bir ceylan benzeri, kocaman ve sürmeli gözlü, kuyrukları havada, burun delikleri alabildiğine açılmış, solukları duman olmuş tüterek gelen atlar sürüsünü görebilirsiniz. O atlar Kapadokya atlarıdır.
Mehmet Yaşin Gözüyle Kapadokya Göreme Ürgüp
“Bu masalsı toprakları masal diliyle anlatmaya kalkarsam sanırım şöyle bir metin ortaya çıkar: “Bundan 60 milyon yıl önce Toros Dağları yükseldikçe yükselmiş, ortaya tepelerinden alevler püskürten yanardağlar çıkmış. Bu dağlardan vadilere kızgın ateş ve kül yağmış. Zaman geçmiş, vadilerdeki lavlar soğumuş, lavlar kayalara dönüşmüş. Aradan geçen milyonlarca yılda nehirler ve seller, yumuşak ve gözenekli taşları oyarak, bölgede kanyonlar, koyaklar, vadiler meydana getirmiş. Yine milyonlarca yıldan beri esen rüzgarlar, bu kayaları aşındırarak inanılmaz uçurumlar, kıvrımlar, kuleler, koniler, dikilitaşlar, iğneler, dikitlere dönüştürerek burayı taş heykellerden oluşan bir açık hava müzesine çevirmiş.
Halk konik sütunlara peri bacaları adını takmış. Sonra yöre halkı kesici aletlerle bu peri bacalarına evler, ambarlar oymuş. Onları, Bizans döneminde işkenceden kaçan Hıristiyanlar ve din adamları izlemiş. Peri bacaları bu sefer oyularak, kilise, manastır ve ev haline getirilmiş. O zamanlar Kapadokya’da geniş bahçeler, kralın av sahaları ve çok güzel parklar varmış. Buranın katırlarının ünü ta Babil’e kadar yayılmış. Bu katırlar, Batı pazarlarında at fiyatına satılırmış. Ayrıca kuyruklarını sürüklemekte zorlanan koyunları da çok ünlüymüş.
Zaman geçmiş,Kapadokya’da çoğu duvar resimleriyle süslü 600’den fazla kaya kilisesi ve manastır oluşmuş. Kiliselerin en büyüğü olan Tokalı Kilise’nin duvarlarına 12 azizin, Meryem’in hamileliğinin, son yemekte İsa’ya ihanet eden Yudas’ın resimleri işlenmiş. Kiliselerin en küçüğü Elmalı’ya ise İsa’nın çarmıha gerilişi resmedilmiş. Karanlık, Çarıklı, Yılanlı, Saklı, Aziz Thedor, Sümbüllü, Elmalı, Azize Barbara kiliselerinin duvarları İncil’den sahnelerle süslenmiş.”
Mehmet Yaşin
Göreme Ürgüp Kapadokya Tarihçesi
M.Ö. 332 yılında Büyük İskender, Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. M.Ö. 3.yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlanır. M.Ö. 1.yüzyıl ortalarında Kapadokya kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti olur. M.S. 3.yy’dan sonra bölge Hristiyanlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. Kapadokya, baskılardan korunmak ve Hristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.
İkonoklaz hareketi sürecinde Kapadokya manastırları oldukça gelişir. Ardından Anadolu’nun Ermenistan’dan Kapadokya’ya kadar olan Hristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin ve tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12.yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bölgedeki manastır hayatı yaklaşık bin yıl kadar devam ettikten sonra, Osmanlı’yla birlikte sona erer. Yine de Hristiyanlık, Osmanlı egemenliğinde varlığını sürdürür.
Kapadokya kiliseleri 1923’teki mübadeleye kadar kullanılır. Fransız din adamı Peder Guillaume de Jerphanion 1907’de bölgeyi ziyaret edinceye kadar, üç beş gezginin anlattıklarının dışında, Kapadokya dış dünya tarafından hiç bilinmemektedir. Peder Jerphanion, yaşamının geri kalan kısmını bölgeyi keşfetmeye, kayalara oyulmuş kiliseleri, manastırları ve duvar resimlerini incelemeye adar. Kapsamlı eserinin yayınından sonra Kapadokya şimdiki ününe kavuşur.
Kapadokya’daki kaya evlerden ilk kez, M.S. 600 yılında yazılan “Aziz Hieron’un Hayatı” adlı eserde bahsedilmektedir. 10.yüzyılda yazılan, “Diyakoz Aziz Levon’un Hayatı”nda ise Kapadokya sakinlerinin yere ve kayalara oyulmuş labirentlerde, oyuklarda ve mağaralarda yaşadığı belirtilmektedir.
Kapadokya Göreme Ürgüp Bölgesinde Mübadele Yılları
18.yüzyılda bir kervanla Anadolu’yu kat eden Fransız gezgin Paul Lucas ise Fransa sarayına yazdığı mektupta izlenimini şöyle anlatıyor: “Birbirinden az çok uzak iki binden fazla piramit vardı. Önceleri bunların bazı ermişlerin evi olabileceğini düşündüm. Bana bu düşünceyi veren şey, piramitlerin üstündeki külahlar ya da Rum papazlarının taktığına benzer başlıklardı. Hatta bu başlıklardan bazılarını, kucağında bebek taşıyan Meryem’e bile benzettim. Bunlar bir insanın gözleriyle görebileceği en harika şeylerdi…”
Kapadokya’daki son Hıristiyanlar 1924 – 26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya’yı terkettiler.
Kapadokya Göreme Ürgüp Gezilecek Yerler
Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ – Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir. Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler ondokuzuncu yüzyılda yamaçlarda ya kayaların oyulmasıyla ve kesme taştan inşa edilmişlerdir.
Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. Güvercinliklerin ön yüzleri yöresel sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir. Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür.
Göreme Ve Hristiyanlık
Göreme, Kapadokya’da ilk hristiyan toplulukların yaşamaya başladığı ve çeşitli dönemlerde farklı mimari üsluplarla kilise ve manastırların yapıldığı en önemli bölgelerinden biridir. 3. yüzyılda kuvvetli şahsiyete sahip rahipler bölgeyi dini düşünce ve yaşantının canlı bir merkezi haline getirmişlerdir. 4. yüzyılda Kapadokya üç büyük azizin (Kayseri piskoposu Büyük Basil, kardeşi Nyssalı Gregory ve Nazianuslu Gregor) memleketi olarak bilinirdi. Basil, çok sofu bir hayatı tercih etmemiş, köy ve kasabalardan yeteri kadar uzakta, toplumların manevi sığınak yeri olarak küçük yerleşim yerleri kurmuştur. Buralarda bir vaizin nezaretinde günlük dini ibaretler yerine getirilmiştir. Fakat bunlar Mısır ve Suriye’de olduğu gibi diğer hristiyanlardan ayrı özel ve imtiyazlı gruplar haline sokulmamışlardır. Basil’in Kapadokya kiliselerinde yapmış olduğu önemli bir reform, cemaatle dua usulünü yeniden başlatmasıdır. Bugünkü Göreme Açık hava müzesi bu eğitim sisteminin başlatıldığı, Soğanlı, Ihlara, Açıksaray ise aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerlerdir.
Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme Açık Hava Müzesinde; Tokalı Kilise, Rahibeler ve Rahipler Manastırı, Aziz Basil Şapeli, Elmalı Kilise, Azize Barbara Şapeli, Yılanlı (Aziz Onuphrius) Kilise, Kiler / Mutfak / Yemekhane, Azize Catherine Şapeli, Çarıklı Kilise ve Karanlık Kilise bulunur.
Göreme Açık Hava Müzesi Giriş Ücreti ve Ziyaret Bilgileri 2024
Göreme Açık Hava Müzesi giriş ücreti 2024 yılında 480 TL’dir. Ziyaret saatleri ise her gün 08:00 – 17:00 arasıdır. Gişeden son giriş ise 16:15’tir. Müzekart geçmektedir.
Karanlık Kilise
Karanlık Kilise 11. yüzyıl sonu 12. yüzyıl başına tarihlenen bir manastırdır. Karanlık olarak adlandırılmasının nedeni, narteks kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık almasından dolayıdır. Bu sebeple fresklerdeki renkler oldukça canlıdır. Kilise ve narteks, İncil ve İsa siklusunu içeren zengin süslemelere sahiptir. Ayrıca Elmalı ve Çarıklı Kilise’de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de resmedilmiştir. Kuzeydeki kavisli bir merdivenden kilisenin dikdörtgen, beşik tonozlu narteksine çıkılır. Narteksin güneyinde bir mezar bulunmaktadır. Kilise haç planlı, haç kolları çapraz tonozlu, üç apsislidir. Kubbeli bir kilise olup dört kolon ve bir büyük, iki küçük kubbeye sahiptir. Kubbelerde Yeni Ahit’den sahneler resmedilmiştir. Bölgenin Türkler tarafında alınmasından sonra 1950’lere kadar güvercinlik olarak kullanılmıştır. Güvercin pislikleri 14 yılda temizlenen freskler tüm Kapadokya’da en iyi saklanan fresklerdir.
Göreme Açık Hava Müzesi içinde bulunan Karanlık Kilise giriş ücreti ise 2024 yılında 130TL’dir. Yani Göreme Açık Hava Müzesi’ne giriş ücreti ödedikten sonra bir de buraya ücret ödenmektedir. Burada Müzekart GEÇMEMEKTEDİR.
Zelve Örenyeri
Avanos’a 5 km, Paşabağları’na 1 km uzaklıktaki Zelve, Aktepe’nin dik ve kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Üç vadiden oluşan Zelve Örenyeri, peri bacalarının en yoğun olduğu yerdir. Vadideki peri bacaları sivri uçlu ve geniş gövdelidir. Kaya oyma mekanlardaki trogloditik yaşamın ne zaman başladığı bilinmeyen Zelve, özellikle 9. ve 13. yüzyılda Hristiyanların önemli yerleşim ve dini merkezlerinden biri olmuştur. Rahiplere ilk dini seminerler bu yörede verilmiştir. Yamaçların dibinde yer alan ‘Direkli Kilise’ Zelve’deki manastır hayatının ilk yıllarına aittir. Kilise süslemelerinde tercih edilen kabartma haçlar daha çok ikonoklastik düşünce ile yakından ilgilidir. İkonoklastik dönem öncesine tarihlenen Balıklı, Üzümlü ve Geyikli Kiliseleri vadinin önemli kiliselerindendir. 1952 yılına kadar iskan edilmiş vadide manastır ve kiliselerden başka yerleşim yerleri, iki vadiye acılan tünel, değirmen, cami ve güvercinlikler bulunmaktadır.
Zelve Açık Hava Müzesi giriş ücreti 2024 yılında 280TL’dir. Ziyaret saatleri ise 08:00 – 17:00 arasıdır. Gişe ise 16:15’te kapanmaktadır. Müzekart ise geçmektedir.
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Nevşehir – Niğde karayolu üzerinde Nevşehir’e 29 km uzaklıktadır. Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin derinliği yaklaşık 85 m’dir. Bu yeraltı şehri, bir yeraltı şehrinde bulunan tüm özelliklere sahiptir (ahır, kiler, yemekhane, kilise, şırahane v.s.). Ayrıca 2. katta misyonerler okulu bulunmaktadır. Geniş bir alan olan okulun tavanı yeraltı şehirlerinde pek rastlanmayan beşik tonoz ile örtülüdür. Salonun solundaki mekanlar çalışma odalarıdır.
Yeraltı şehrinin 3. ve 4. katlarından sonra merdivenle doğrudan doğruya derinlemesine inilmekte ve alt katta bulunan haç planlı kiliseye ulaşılmaktadır. Yeryüzü ile bağlantısı bulunan 55 m derinliğindeki havalandırma bacası, aynı zamanda su kuyusu olarak da kullanılmaktadır. Alt kata kadar uzanan kuyulardan her kat yararlanamaz, ayrıca istila anında zehirlenmeyi önlemek için bazı kuyuların ağzı yeryüzü ile bağlantısızdır. 1965 yılında açılan Derinkuyu yeraltı şehrinin halen yüzde onu gezilebilmektedir.
Derinkuyu Yeraltı Şehri giriş ücreti 2024 yılında 300TL’dir. Müzekart geçmektedir. Derinkuyu ziyaret saatleri ise 08:00 – 17:00 arasıdır. Gişe kapanış saati ise 16:15’tir.
Güvercinlik Vadisi
Güvercinlik vadisi, 4100 metre uzunluğunda ve Kapadokya’nın en uzun vadilerinden biridir. Batı ucunda, Uçhisar Kalesi yer alır. Vadiye adını veren güvercinlikler ise, vadinin doğu yamacında bulunur. Üzüm bağlarında ve bahçelerinde toprağın verimini arttırmak için güvercin gübresi kullanılmasının yanı sıra güvercin yumurtaları da freskler için harç malzemesi olarak kullanılmıştır. Uçhisar, bölgenin en yüksek noktasını, zirvesini oluşturduğundan güneşin batışının en keyifli izlendiği yer olarak ünlenmiştir.
Beldenin merkezinde kale ve eteklerinde ise geleneksel karakterli kayadan oyma evlerle donatılmış kentsel doku bulunmaktadır. Geçmişte savunma ve korunma amaçlı kullanılan Uçhisar Kalesi bölgenin en yüksek noktasıdır. Yüzlerce basamakla çıkılan kaleden, görkemli ve büyülü Kapadokya’nın, en güzel panoramik seyri yapılır. “Tığraz, Çavuş, Ağanın Kalesi” üçlüsünden oluşan Uçhisar, tarihsel süreçte Beylikler döneminde, Karamanoğulları ve Selçukluların doğu sınırı, Kadı Burhaneddin beyliğinin batı sınırını oluşturmuş ve Uçhisar ismini almıştır.
Ne yazık ki günübirlik olarak veya tur dahilinde buraya gelen insanımız etrafına önem vermediğinden buraya da zarar vermektedir. 2018 yılının yaz aylarında burada olan japon turistler etraftaki pisliği, çöp poşetlerini temizlemek için bir günlük kampanya yapmışlardır ve bu utanılacak bir şeydir. Ne yazık ki bizler değil japon turistler Kapadokya’yı temizlemişlerdir.
Göreme Ürgüp Kapadokya ve Erich Von Däniken
Kapadokya ve çevresinin özellikle Erich Von Däniken için ayrı bir önemi bulunmaktadır. Tüm dünyada ‘Tanrıların Arabaları’, ‘Tohum ve Evren’ gibi kitaplarla tanıdığı Däniken, 2015 yılında bölgeyi ziyaret etmiş ve izlenimlerini aktarmıştır. Kitaplarında sık sık bahsettiği Kapadokya ve çevresi için uzaylıların ziyaret alanı olduğunu belirtmiş ve Derinkuyu yeraltı şehrinin de uzayda yapılan bir savaştan kaçanların saklanma yeri olduğunu söylemiştir.
Ayrıca İlgili Linkler:
İç Anadolu bölgesi antik kentler, tarihi şehirler hakkında bilgiler
İç Anadolu bölgesi gezilecek ve görülecek tarihi yer fotoğrafları
UNESCO Türkiye Dünya Mirası Listesi
Türkiye müzeler, antik şehir ve tarihi kentler
Kapadokya Göreme Ürgüp Hava durumu