Ayasofya Tarihçesi; tarihi İstanbul’a gelip de büyük insanlık eseri olan Ayasofya veya Hagia Sophia (Kutsal Bilgelik)’ya gitmeyen yok gibidir. Günün herhangi bir saatinde dahi, tarihi yarımadaya tepeden bakmakta ve tüm heybetiyle Ayasofya, bizlere orada olduğunu her daim bildirmektedir. Belki de ilk defa ‘Ayasofya’ya nasıl gidilir?’ diye bir cümle kurmayacağız. Çünkü zaten yerli ve yabancı turistler kilometrelerce uzaklıktan İstanbul’a gelmekte ve ilk olarak Ayasofya’ya gitmektedirler. Tarih boyunca çeşitli statüleri olan yapı, Ayasofya Katedrali, Ayasofya Kilisesi, Ayasofya Camisi, Ayasofya Külliyesi, Ayasofya Müzesi ve son olarak da Ayasofya Camii gibi isimlerle adlandırılmıştır. Tarihi İstanbul yarımadasının ortasında Sultanahmet’te bulunan Ayasofya’ya ayrıca İstanbul’un her yerinden ulaşmak kolaydır.
Dünya mimarlık tarihinin eşsiz ve ayakta kalmış en önemli anıtlarından olan Ayasofya, sanat tarihi açısından da önemli bir yer teşkil etmektedir.
Bugün camii olarak insanlığa hizmet vermekte olan Ayasofya’nın tarihi ve yapılışı hakkında birkaç farklı bilgi vardır. Amacımız bu bilgileri derleyerek daha kolay anlaşılır hale getirmektir. O halde Ayasofya tarihi isimli makalemize başlayalım.
Ayasofya fotoğrafları için tıklayınız
Ayasofya Camii Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücreti 2024
Ayasofya Camii giriş ücreti 2024 yılı itibariyle üst kat için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına 800 TL, eğer Müzekart var ise 425 TL, turistlere ise 25 Euro olarak güncellenmiştir. Gezilebilecek alanlar ise Ayasofya’nın üst katıdır. Ayasofya’nın üst katına çıkanlar aşağı kata inememektedirler.
Eğer ibadet için alt kata girdiyseniz üst kata çıkmak için bu ücreti vermeniz gerekmektedir. İbadet alanı olan alt kısma günün tüm saatleri girilebilse de turistik olan üst kısma ancak saat 19:00’a kadar girilebilmektedir.
Ayasofya Tarihçesi
Öncelikle belirtmek gerekir ki, bazı kaynaklarda İsa’nın doğumu, M.Ö. 3. yıl gibi, üç yıl erken olarak belirtilmektedir. Bu yüzden Bizans dönemi tarihlerini belirlerken bazı farklar ortaya çıkmaktadır. O yüzden yazımızın bazı bölümlerinde değişik kaynaklarda, bir kaç yıl farkla oluşan tarihler de parantez içinde yazılmıştır.
Ayasofya tarihi ve aşağıda okuyacağınız diğer bölümler, kitapçılarda ve arşivlerde bulunan onlarca kaynak arasında en doğru bilgileri derlemiş olan kitaplardan alınmış olmakla birlikte, çeşitli araştırmalar ve tarihi gerçekler peşinde koşan bizlerin ilgiyle okuduğu bazı tarihçilerin ve araştırmacıların eserlerinden de alıntılanmıştır. İlgili kitaplar veya eserler, yazının sonunda kaynakça bölümünde belirtilmiştir ve bilgiler bu söz konusu kaynaklarda olduğundan okunmaları kesinlikle tavsiye edilmektedir.
Ayasofya’nın tarihçesine geçmeden önce çok kısa bir Bizans tarihçesini anlatmakta fayda görmekteyiz.
Bizans Tarihi ve Ayasofya Tarihçesi
İmparator I. Justinianus (Iustinianus) zamanında yaşamış olan tarihçi Prokopius’un “Bizans’ın Gizli Tarihi” isimli kitabının (çeviri Orhan Duru) sunuş bölümünde Bizans İmparatorluğu’nun (Doğu Roma İmparatorluğu) kısaca kuruluşundan bahsedilir:
“Tarihçiler Bizans tarihini daha çok Konstantinus ile başlatıyorlar. Ancak kesin değildir bu. Bizans İmparatorluğu gerçekte Roma İmparatorluğu’nun bir devamı gibi doğdu. Son dönemlere gelinceye kadar Bizanslılar kendilerine ‘Romaioi’ yani Romalı dediler. Bizdeki ‘Rum’ sözü de oradan kaynaklanıyor. Roma İmparatorlarından Diocletianus, imparatorluğu ikiye ayırarak her birinin başına eşit yetkide iki yönetici geçmesini ve birinin imparatorluk topraklarının batıda kalan parçasını, öbürünün de doğudakileri yönetmesini istemiştir. Ancak Diocletianus’tan sonra seçilen yöneticiler hemen birbirleriyle savaşmaya başladılar. Bu yolla seçilen ve doğu topraklarının yönetimi kendisine verilen Konstantinus batıda, yani Roma’daki karşıtı Licinius’u bir savaşta yenince tüm Roma İmparatorluğu’nun tek yöneticisi olmuştur. Tarih M.S. 324’dür.
Konstantinus daha sonra başkenti, Milano’dan (Licinius milano’da kaldığı için başkent statüsü ile anılmaktadır) İzmit’e taşıdı ve 11 Mayıs 330 tarihinde Konstantinopolis’e (Byzantium) taşıyarak buraya Yeni Roma adını verdi. (Böylece kısa bir süre de olsa İstanbul Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmuş oldu. Y.N.) Daha sonra Konstantinopolis diye anılan Bizans, Doğu Roma İmparatorluğu’nun ya da Bizans İmparatorluğu’nun başkenti oldu.” İstanbul’un Bizans tarihi için ilgili sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya’nın Yapılış Dönemleri
Ayasofya tarihi ile ilgili ilk vereceğimiz bilgi, günümüze gelene kadar 3 defa inşa edilmiş olmasıdır.
Bir çok tarihçi bu mabedin Büyük Konstantin (1. Konstantin) eseri olduğunu söylese de aslında yapı ancak oğlu olan 2. Konstantin (2. Constantinus – Flavius Claudius Constantinus) zamanında bitirilmiş ve 25 Şubat 360 (bazı kaynaklarda 15 mayıs) yılında açılmıştır. Burada hemen ek bilgiler vermek gerekmektedir; bildiğiniz üzere 1. Konstantin Doğu Roma İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk imparatorudur. Hıristiyanlığın, Milano Fermanı (313) ile Roma İmparatorluğu’nda hürriyetine kavuşması akabinde 324 yılında Roma İmparatorluk merkezi İstanbul’a (Konstantiniye – Konstantinopolis) gelmiş ve bir takım kiliseler yapılmaya başlanmıştır. Bunlar Aya İrini ve Aya Dynamis’tir.
Konstantinopolis Başkent Oluyor
330 yılında da Konstantinopolis başkent yapılmıştır. 1. Konstantin, böylece Konstantinopolis adını verdiği ‘İkinci Roma’yı kurar. Roma İmparatorluğu da 395 yılında resmen ikiye ayrılmıştır (Aslında Roma İmparatorluğu’nu Diocletianus ikiye ayırmıştır). Ayasofya henüz bu kiliselerin arasında yoktur. Burada belirtmek gerekir ki Bizans adı 18.yy gibi bir süreçte batılı tarihçilerin, imparatorluğun başkenti olan Byzantion’dan ilham alarak yarattıkları bir isimdir.
235 yılında Kudüs’e giden 1. Konstantin’in annesi İmparatoriçe Helena, orada gördüğü mabetlerden etkilenmiş ve dönüşünde oğlundan bir mabet yaptırmasını istemiştir. Doğu kültürlerini gezen Bizans mimar ve bilim insanlarının da etkisiyle de kuzey – güney yönünde Artemis tapınağının kalıntıları üzerine ilk Ayasofya ahşap çatılı, taş duvarlı, üç nefli bir bazilika olarak yapılmıştır. 9. yy.’a ait Bizans yazmasına göre bu ilk Ayasofya’nın mimarı Efratas isimli bir mimardır. Bu mabede ait günümüzde herhangi bir kalıntı bulunmamakla birlikte, Ayasofya müzesi deposunda bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu ilk mabede ait olduğu düşünülmektedir. Çünkü tarihte Aya İrini (Hagia Eirene) patrikhane kilisesi ile birlikte buraya Megale Ekklesia (Büyük Kilise) denilmekteydi.
381 yılında çıkan bir ayaklanma sebebiyle çatısı yanan mabet, 9 Haziran 404 (bazı kaynaklarda 20 haziran 404) tarihinde İmparator Arkadios’un, hoşgörüsüzlüğüyle tanınan patrik Yuhannes Hrisostomus (Johannes Chrysostomos)’u sürgüne göndermesiyle çıkan halk ayaklanmasında ise tamamen yanmıştır. İkinci Ayasofya, 2. Thedosius’un (2. Theodosios – 2. Theodosius ) (10 Nisan 401 – 28 Temmuz 450) emriyle 408 yılında yapımına başlanmış ve 10 Ekim 415 yılında açılmıştır. Zaten yapımından 15 yıl kadar sonra da Hagia Sophia adı kullanılmaya başlanmıştır. Bu mabet de beş nefli ve ahşaptır. Bazilikal plana sahip yapının mimarı ise Rutfinos (Rufinos)’tur.
Ayasofya Tekrar Yapılıyor
Bu ikinci yapı ise 13 Ocak 532 yılında çıkan ve ‘Nika İsyanı’ (Nika = Zafer) olarak bilinen halk ayaklanması sonucu tamamen yıkılmıştır. Nika İsyanı, İmparator Justinianos (Jüstinyen – I. Justinianus)’un (527-565) saltanatının beşinci yılında, aristokrat kesim ile esnaf ve tüccar kesimin imparatora karşı birleşmesi sonucu çıkan büyük halk ayaklanmasıdır. Burada hemen bir ek bilgi açıklamakta fayda var. Öyle ki hipodromda atlı araba yarışları düzenlenmektedir. Bu yarışlar ise maviler ve yeşiller olarak isimlendirilen iki takım arasında gerçekleştirilir. İşte bu iki takım ve bu takımları tutanlar birleşerek isyanın çıkmasına ön ayak olmuşlardır. Bu ikinci yapıya ait giriş kapısına ait basamaklar, On İki Havari’yi temsil eden kuzu kabartmaları, sütun kaideleri 1935 yılında A.M. Scheinder başkanlığında yapılan kazılar sonucu bulunmuştur. Bu eserler Ayasofya’nın bahçesinde görülebilir.
Ayasofya Üçüncü Defa Yapılıyor
Bu halk ayaklanmasından sonra Ayasofya üçüncü ve son defa inşa edilecektir. Zaten inşa edildiğinde günümüze kadar gelecek olan yapı, bu üçüncü yapıdır. İmparator 1. Jüstinyen (1. Justinianos – I. Justinianus) (D.T. 482 – Ö.T. 565) ayaklanmadan sonra düzeni ve birliği sağlamanın zaferi olarak (hipodrom ve çevresinde 30.000 – 50.000 isyancıyı öldürdüğü söylenmektedir) Ayasofya’yı tekrar inşa etmeye karar vermiştir. Bunun için Anadolulu teorik geometri çalışmalarıyla tanınan iki filozofu görevlendirmiştir. Bunlar Aydınlı (Tralles) Anthemios ve Miletli (Miletos) İsidoras’tır (İsidoros). Milet de denilen Miletos ile ilgili bilgileri için ayrıca ilgili sayfamıza bakabilirsiniz.
İnşaat süreci 23 Şubat 532 yılında başlamış ve 27 Aralık 537 yılında kutsanarak açılışı yapılmıştır (mimarlardan Anthemios 534 yılında ölmüştür). Hatta kaynaklarda belirlendiğine göre Ayasofya’nın açıldığı gün imparator Justinianus, mabede girip, Kudüs’te bulunan Hz. Süleyman mabedine gönderme yaparak ‘Ey Süleyman! Seni geçtim’ diye bağırmıştır. Ayasofya böylece tarihteki yerini daha da pekiştirecektir.
Aslında Ayasofya, günümüze kadar içindeki eserler ve mozaikleriyle dokunulmadan gelmiş değil. Çünkü tarihte Ayasofya’nın yaşayacağı iki büyük toplumsal olay daha olacaktır. Bunlardan ilki Avrupa’nın Katolik Hıristiyanlarının, papanın ve çeşitli Avrupa krallarının teşviki ve kışkırtması nedeniyle yapılan Haçlı Seferlerinin dördüncüsüdür. Bilindiği gibi Haçlı Seferleri toplamda dokuz tanedir ve özellikle orta doğudaki Müslümanlara karşı yapılmıştır. İkinci olay ise İstanbul’un 1453 yılında fethedilmesidir. Şimdi bu iki olaya da, Ayasofya tarihçesi olarak kısaca değinmek gerekmektedir.
Ayasofya Tarihi ve IV. Haçlı Seferi (1202 – 1204)
Aslında dördüncü haçlı seferinin amacı Kudüs’ü Müslümanların elinden kurtarmaktır. Bu yüzden Papa 3. Innocentius, Avrupa’yı sefere davet etmiş ve toplanan ordunun yönetimini İtalyan Bonifaio’ya vermiştir. Amaç, ordunun ilk olarak Mısır’a çıkmasıdır. Bunun için bir de gemi filosu hazırlanmıştır. Ancak Haçlı ordusu, filonun ücretini karşılayamayınca, sefere katılan Venedik Dükü Enrico Dandolo’nun isteğiyle ve Bizans İmparatoru olmak isteyen Aleksios Angelos’un da ücreti karşılama talebiyle Konstantinopolis’a yönelmiştir.
Galata açıklarına gelen Haçlı ordusuna Aleksios Angelos’un mali olarak yardım edememesi ve gelen ordunun da devamlı olarak halka karışması isyan çıkartmıştır. Bundan yararlanarak 5. Aleksios Dukas, Bizans İmparatoru olmuştur ve Aleksios Angelos’u öldürmüştür. Bunların neticesinde ise Haçlı ordusu kente girerek 12 Nisan 1204 yılında Konstantinopolis’i işgal etmiştir. Bu işgal sonucunda kent ve Ayasofya yağmalanarak önemli tarihi eserler Avrupa’ya kaçırılmıştır ve çoğunun izi ne yazık ki sürülememiştir. Çalınan eserler arasında, 24 incil, 36 buhurdanlık, 300 şamdan, 6000 ayaklı şamdan, 300 tören elbisesiyle birlikte 5 haç, 2 altın, 3 kristal, 250 gümüş şamdan ve 4 meşale yer aldığı kaydedilmektedir. Dördüncü Haçlı Seferi iki yıl sürse de 1261 yılına kadar Katolik Hıristiyan Latin İmparatorluğu, Bizans’a hakim olmuştur.
Bu seferde Haçlı ordusunu Konstantinopolis için kışkırtan Enrico Dandolo’nun mezarı, Ayasofya’nın ikinci katına yapılmıştır. Fakat Türklerin kenti almasıyla mezarı yıkılmış, fakat mezarı taşı sonradan fark edilmiştir. Dandolo’nun mezar taşı hala Ayasofya’da ikinci katta bulunmaktadır.
Ayasofya ve İstanbul’un Fethi (1453)
Ayasofya’daki son Ortodoks ayini 28 Mayıs 1453 tarihinde, Bizans ordusunu cesaretlendirmek için yapılmıştır. Bu ayine İmparator dahil, devlet adamları ve halk katılmıştır. Ayin şehir surlarında sona ermiştir. Bir gün sonra ise akşamüzeri saatlerinde kente giren Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’ya gelmiş, atından inerek içeriye girmiş ve sessizce bir süre Ayasofya içinde kalmıştır. Hatta büyük salona girerken birinin zeminde bir taşı sökmeye çalıştığını görerek, bu kişiyi azarlamıştır. Askerlerine ise yağmalamayı acilen durdurmalarını emretmiştir.
Bir sonraki buyruğu, Ayasofya’nın cami olmasıdır. Fatih Sultan Mehmet’in, Ayasofya’ya girmesi ile ilgili zamanın tarihçileri farklı detaylar yazıya almışlardır. Bu konu hakkında İlber Ortaylı, Semavi Eyice, Fernand Grenard, Steven Runciman, Andre Clot, Levon Panos Dabağyan eserlerine bakılabilir.
Kente girildikten sonra üçüncü gün olan Cuma günü Fatih, Ayasofya’ya gelerek ilk Cuma namazını askerleriyle burada kılmıştır. Artık burası sultanların ‘Büyük Cami’si (Cami-i Kebir) olacaktır. Çeşitli kaynaklara göre Fatih, cuma namazı için mimar ve ustalara mihrap ve minber yaptırmıştır. Hatta tahtadan birde minare yaptırmıştır. Ayasofya içindeki heykelleri ve tasvirleri kaldırtmış, mozaiklerin üzerini kireçle kapattırmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, kendi adına bir vakıf kurmuştur. Bu vakıf, Konstantinopolis’teki Bizans’a ait binalardan ve arsalardan elde edilecek olan 14500 altının, Ayasofya’nın masrafları, onarımı ve bakımı için harcanması işini de organize edecektir. Osmanlı İmparatorluğu İstanbul tarihçesi için ilgili sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya Müze Oluyor
Ayasofya, 1934 yılına kadar cami olarak İstanbul’da hizmet vermiştir. 9 Eylül 1934 tarihinde devletin resmi yayın organı olan Cumhuriyet gazetesinde Ayasofya’nın müze olacağı haberi duyurulmuştur. 21 Kasım 1934 yılında girişin 10 kuruş olacağı tespit edilmiş, 24 Kasım 1934 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile de kesinleşmiştir. 1 Şubat 1935 tarihinde ise açılan Ayasofya müzesinin ilk ziyaretçileri 738 kişidir. Ayasofya’nın vakfiyesi lağvedilmiş ve artık bakım, onarım gibi konular kamu bütçesine dahil edilmiştir.
Atatürk 6 Şubat 1935 tarihinde artık bir müze olan Ayasofya’yı ziyarete gelmiştir. Ayasofya’nın müze olmasından sonra yurtiçi ve yurtdışında çeşitli olumlu ve olumsuz yazılar çıkmıştır. Zaman zaman günümüzde dahi bu tür yazılara rastlamaktayız.
Cumhuriyet arşivinden çıkan 30.09.1950 tarihli bir dilekçede Halit Demiryumruk isimli bir vatandaş, dönemin başbakanı Adnan Menderes’e hitaplı olarak ezanın Arapça olarak tekrar okutulmasından dolayı oluşan güvenle birlikte Ayasofya’nın tekrar cami olmasını istemektedir.
Aynı şekilde Yunanistan’da Atina’da çıkan Akropolis gazetesinde 19.06.1952 tarihinde yayınlanan bir yazıda da Ayasofya müzesinin kilise olması yönünde istek vardır. Bu türden politik istekler günümüze kadar gelmektedir.
Örneğin 1980 yılında Kültür Bakanlığı, Hünkar mahfilinin acilen ibadete açılmasını istemiştir. Hatta bakanlıkça belirlenen kişiler dışında burada ibadet yapılamayacaktır. 14 Eylül 1980 tarihinde ise ihtilal sonrası değişen Kültür Bakanlığınca valiliğe bir yazı gönderilerek Ayasofya’daki onarım süresince tehlikeli olduğu gerekçesiyle ibadete kapatılması kararlaştırılmıştır.
Ayasofya UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde
1985 yılında ‘Arkeolojik Park’ kapsamında Hipodrom, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı ile birlikte Ayasofya, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir.
1989 yılında Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Princeton Üniversitesi ile birlikte Ayasofya’nın deprem performansı ile tahkim – takviye ihtiyacını belirlemeyi amaçlayan bir proje başlatmıştır.
10 Şubat 1991 tarihinde dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’in emriyle tekrar ibadete açılmış ve Eminönü müftülüğünce bir imam ve müezzin görevlendirilmiştir. Yine aynı yıl mart ayından itibaren de minarelerden ezan okunmaya başlanmıştır.
1993 yılında Ayasofya müzesinin genel olarak bir kurula ihtiyaç duyduğu belirtilmiş ve böylece tüm bakım, onarım işlerinin tek bir yerden çıkması sağlanmıştır. Böylece Ayasofya Bilimsel Danışma Kurulu hayata başlamıştır.
12.08.1997 tarihinde ismini dilekçesinde yazmayan duyarlı bir vatandaşımız muvakkithane yapısının amacının dışında kullanıldığı, zemine fayans yapıldığı ve mekan içerisinde sanayi tüplerinin olduğunu belirtmiş, bu tarihi eserin yok olmaması için gereğinin yapılmasını istemiştir. Ancak ilgili dilekçenin işleme konması 8 ay gibi bir süreyi bulmuştur.
Yine aynı yıl 1997 yılında American Express Company, Ayasofya’da kullanılmak üzere Dünya Anıtlar Fonu aracılığıyla 100.000 USD göndereceğini açıklamıştır.Bu arada UNESCO da Ayasofya’da kullanılmak üzere düzenli olarak fon göndermektedir.
2020 yılının Temmuz ayında Cumhurbaşlanlığı kararnamesi ile müze statüsü iptal edilerek Ağustos ayında da tekrar camii olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Ayasofya Tapusu
Ayasofya’nın tarihçesine ek olarak, 2010 yılında Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürü, devletin tapu kayıtlarında Ayasofya’nın tapusunun bulunduğunu açıklamıştır. Söz konusu tapuda mal varlığı ‘Ebulfetih Sultan Mehmet’ adınadır ve sahibi de Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu vakıftır. Murat Bardakçı ise bu olay karşısında ‘Türkiye’deki kadastro kaydının 1930’lu yıllarda yapıldığını, bu belgenin o kayıtlardan kalma olduğunu’ söylemiştir. Asıl kaydın Vakfiyede yazıldığını belirterek bu belgenin tapu olmadığını ve kadastro kaydı olduğunu söylemiştir.
2010 yılında, 1996 yılından beri verilen Rotondi Sanat Kurtarıcıları ödülü Ayasofya müzesine verilmiş, ödülü Ayasofya müzesi adına Müze Başkanı A. Haluk Dursun almıştır. Böylece Ayasofya Müzesi, Avrupa’da Yılın Müzesi ünvanını almıştır. Yine aynı yıl Cumhuriyet Dönemi kazılarında çıkan dünyanın bilinen en büyük vaftiz havuzu (yekpare mermerden) ziyaretçilere açılmıştır.
Ayasofya hakkında diğer tüm bilgiler için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya mimarisi bilgileri ve fotoğrafları için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya mozaikleri ve diğer bilgileri için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya efsaneleri için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya gezginleri için ilgili sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayrıca İlgili Linkler:
Marmara bölgesi antik ve tarihi şehirler ve mimari yapıları
Marmara bölgesi müze, tarihi ve antik şehir, gezilecek yer fotoğrafları
Türkiye müzeler, antik şehir ve tarihi kentler
Bizans Mimarisi – Semavi Eyice
Türk Metinlerinde Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri – Stefanos Yerasimos
Ayasofya – W.Eugene Kleinbauer & Antony White
Ayasofya Müzesi – Erdem Yücel
Ulu Mabed Ayasofya – İsmail Kandemir
Ayasofya’nın Mimari Özellikleri ve Süslemeleri – Ali Can Özçelik
Üç Devirde Bir Mabed-Ayasofya – Prof.Dr. Ahmet Akgündüz
Belgeler Işığında Ayasofyanın Geçirdiği Onarımlar (Doktora Tezi) – Hasan FıratDiker
Bizans’ın Gizli Tarihi – Prokopius
Arienler vaftizhanesi bilgileri
Haçlı seferleri bilgileri
Ayasofya’nın tapusu haberi
Atatürk ve Ayasofya müzesi