Topkapı Sarayı veya Topkapı Sarayı Müzesi içindeki eserleri, tarihi bilgileri ile olduğu kadar ilginç bilgileri, yanlış bilinenleri ile de her daim öne çıkmaktadır. Topkapı Sarayı, günümüzde müze olarak kullanılmakla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminden itibaren başkent Konstantiniyye’de Osmanlı padişahlarının ikamet ettiği saray haline gelmiş ve günümüzde dahi kütüphane, mutfak, Arz Odası, köşkleri, hazinesi gibi birçok dairesinde halen birçok bilinmeyen yönü, ilginç bilgileri, yanlış bilinenlerin arşiv bilgileriyle güncellenmesi ile tarihçileri şaşırtmaya devam etmektedir. İstanbul, üzerinde yaşanılan ilk dönemlerden beri gerek konumu, gerekse sınırlarındaki siyasi hayatı, kurulan ve yok olan imparatorlukları ile ilgi çekmiştir. Bu anlamda da başta Avrupa ve Orta Doğu tarihi olmak üzere dünya tarihinde önemli noktalardan biridir. Özellikle 1453 yılında Osmanlı’nın fethi sonrası İstanbul, Osmanlı’nın üçüncü başkenti olmuş ve Osmanlı hanedanlığı için daimi ikametgâha ev sahipliği yapmıştır.
Osmanlı hanedanlığının evi konumundaki Topkapı Sarayı, aynı hanedanlık içindeki gibi kişisel savaşlara, çıkar ilişkilerine, sırlara, oyunlara ve ilginç durumlara ister istemez ev sahipliği yapmıştır. Bundan dolayı Osmanlı arşivlerinde, Topkapı Sarayı içinde gezerken gördüğümüz bir kitabede, bazen araştırmacıların yazılarında ve makalelerinde, bazen de yabancı gezginlerin notlarında karşılaştığımız bu bilgiler biz meraklıları da şaşırtmaktadır.
İstanbul tarihi yerleri ve yapıları listesi içinde ilk sırada yer alan Osmanlı hanedanlık sarayı olan Topkapı Sarayı Müzesi gezisini yaparken gişeden, broşürlerden, rehber kitaplardan alacağınız bilgiler içinde yer almayan aşağıdaki okuyacağınız ilginç bilgiler, Topkapı Sarayı’na bakışınızı eminiz ki bir nebze değiştirecektir. Yapıldığı günden itibaren ve hatta yapılmadan önce arazisinde Bizans ve Byzantion kalıntılarının bulunduğu, Bizans saraylarına da ev sahipliği yapan Topkapı Sarayı hakkında günümüzde hala gün geçmiyor ki yeni ilginç bilgiler veya yanlış bilgiler ortaya çıkmasın.
Topkapı Sarayı fotoğrafları için lütfen tıklayınız
Topkapı Sarayı Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücretleri 2025
Topkapı Sarayı 2019 yılında Kültür Bakanlığı’ndan alınıp Milli Saraylar İdaresi Başkanlığına bağlanmıştır. Yapılan protokole göre Müzekart da Topkapı Sarayı girişinde geçmektedir. Ancak Müzekart ne yazık ki Topkapı Sarayı Harem Bölümü ve Aya İrini girişinde geçmemektedir. 18 yaş altı ziyaretçilere biletler ücretsiz, 18-25 yaş arası öğrenciler ise indirimlidir. Peki, ziyaret saatlerine geçmeden önce Topkapı Sarayı giriş ücretleri 2025 yılında ne kadar? Topkapı Sarayı’nı gezmek için üç çeşit bilet bulunmaktadır:
- Topkapı Sarayı Kombine Bilet (Topkapı Sarayı + Aya İrini + Harem) 270 TL (İndirimli 95 TL). Yabancı ziyaretçi bileti 1700TL
- Aya İrini giriş ücreti 120 TL (indirimli 60 TL). Yabancı ziyaretçi ise 600 TL.
- Harem 150 TL (İndirimli bilet ücreti ise 70 TL). Yabancı ziyaretçi 600 TL (burada not düşmekte fayda var, T.C. vatandaşları, öğretmenler, öğrenciler, kimliği ve Müzekart ile gittiğinde farklı oranlarda indirim yapmaktalar, bu yüzden uzaktan fiyatları görüp vazgeçmeyin, kesinlikle gişeye sorun!)
- Topkapı Sarayı Gece Turu fiyatları ise yerli ziyaretçiler için 1000 TL, yabancı ziyaretçiler için 5000 TL’dir.
Topkapı ziyaret saatleri ise Salı günleri hariç haftanın diğer tüm günleri 09:00 – 17:00 arasıdır. Ayrıca dini bayramların ilk günleri de kapalıdır.
Ayrıca aşağıdaki Topkapı Sarayı ve Harem Hakkında çeşitli bilgiler içeren sayfalar da ilginizi çekebilir:
Topkapı Sarayı tarihi bilgileri
Topkapı Sarayı köşkleri ve tarihi yapıları
Topkapı Sarayı Müzesi eserleri
Topkapı Sarayı fotoğrafları
Aya İrini hakkında tüm bilgiler
Harem Dairesi köşkleri, yapıları ve önemli yerleri
Harem Dairesi fotoğrafları
Konstantiniyye hakkında bilgiler
Topkapı Sarayı İlginç Bilgileri
Topkapı Sarayı hakkında vereceğimiz ikinci ilginç bilgi ise 2011 yılında Dünyanın en çok gezilen müzeleri arasında sekizinci sırada olmasına rağmen günümüzde ne yazık ki ilk yüz arasında bile değildir. Topkapı Sarayı hakkındaki ilk detaylı bilgiler Osmanlı devlet tarihçisi Abdurrahman Şeref Bey’in (1835-1925) Osmanlıca yazdığı ve Tarih-i Osmanî Mecmuası’nda yayınlanan on iki makalelik yazısıdır. Bu makalelerinde Topkapı Sarayı detaylıca anlatılmış ve saray tarihçesine yer vermiştir. Bu yazı dizisi kitap haline hiçbir zaman getirilmemiştir. Ancak 1936 yılında İngilizceye çevrilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethettikten sonra aslında Beyazıt’ta şimdiki İstanbul Üniversitesi yapılarının altında kalan bölgede ilk sarayı yaptırmıştır (Eski Saray, Saray-ı Atik). Ancak daha sonra 1467-1469 yılları arasında Fatih Sultan Mehmed, Topkapı Sarayı’nın şu an bulunduğu yerde yapımı emrini vermiş ve burayı hanedanlık ikametgâhı haline getirmiştir. Yani Topkapı Sarayı, İstanbul’daki ilk hanedanlık sarayı değildir. Eski saray ahşap olduğu için günümüze kadar gelememiştir. Fatih Sultan Mehmed tarafından yapımına başlanan bu saraya neredeyse ondan sonra gelen tüm padişahlar 500 yıla yakın zaman boyunca eklemeler yapmıştır. Saraya son eklenen yapı Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır.
1472 yılında sarayın yapıldığı yıllarda, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri alanı içinde kalan Çinili Köşk de yapılmıştır. Çinili Köşk ile 1903 ve 1908 yıllarında büyütülmeden önceki müze binası arasında kalan kısım sarayın ‘Cirit Alanı’ olduğu düşünülen alandır. Yani Topkapı Sarayı içinde bir de savaş oyunlarının yapıldığı alan mevcuttur diyebiliriz. Bu da Topkapı Sarayı ilginç bilgileri içerisinde önemlidir.
Bab-ı Hümayun Kapısı ve İdam Edilenler
Saltanat Kapısı da denilen Bab-ı Hümayun Kapısı aslında çok hazin anıları taşımaktadır. Asırlar boyunca sarayda idam edilmiş devlet adamları, vezirler, isyan edenler ibret olsun diye bu kapı önünde iplerde sallandırılmıştır. İmparatorluğun herhangi bir yerinde idam edilen valiler, devlet görevlileri veya isyankârların İstanbul’a getirilen kesik kelleleri kıldan yapılmış bal torbaları içinden çıkartılarak yıkanmış ve yine bu kapının önüne konulmuştur. Bazen de bu teşhir bir mızrağa geçirilerek yapılmıştır. Özellikle Anadolu’daki Celali İsyanları döneminde buraya getirilen kesik başlar ufak tepecikler meydana getirmiştir.
Ayrıca kapıdan sonra girilen birinci avludaki uzun selvi ağaçlarına, gösterişlerinden dolayı Avrupalılarca ‘Yeniçeri Çınarı’ denilmektedir.
Bab-ı Hümayun Kapısı’nın üzerinde Fatih Sultan Mehmed için yaptırılan köşk sonraları Osmanlı maliyesi veznesi olarak kullanılmıştır. 1800’lü yılların ilk yıllarında Osmanlı Maliye Nazırlığı yapan Abdurrahman Nafiz Paşa hazinede bulunan demir paraların ağırlığından dolayı kapının çökebileceğine dair yazısı arşivde bulunmaktadır.
Bab-ı Hümayun kapısı sonrası girilen I. Avlu içinde günümüze kadar sadece mahzenleri gelebilmiş bir 11.yy kilisesi bulunmaktadır. Özellikle avlunun sağındaki askeri bölge içinde olan kilise Aya Yorgi Manastırı Kilisesi’dir. Mahzenleri mütareke yıllarında arkeolog subaylar tarafından temizlemiş olsa da günümüzde girişi halka kapalıdır.
Topkapı Sarayı Babüsselam Kapısı Hakkında İlginç Bilgiler
Topkapı Sarayı’nın ikinci kapısı olan Babüsselam Kapısı, özellikle sadrazamlar ve diğer devlet adamları için elzem bir kapıdır. Sadrazam bilindiği gibi padişah adına devlet yönetiminde en üst rütbede bulunmaktadır. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde dilediği emri vermek ve uygulamakla ilgili yetkisi bulunmaktadır. Ancak sadrazam bu kapıdan girdiği andan itibaren adeta bir hiç durumuna gelmektedir.
Cellat Çeşmesi veya Siyaset Çeşmesi
1500’lü yıllarda yapılan Ortakapı veya Babüsselam Kapısı yanında Cellat Çeşmesi (Siyaset Çeşmesi) bulunmaktadır. Osmanlı’da dilsiz ve sağırlardan oluşan cellatlar, idam cezalarını burada infaz eder ve çeşmenin hemen önündeki İbret Taşı üzerinde de idam edilenin kafasını ibret olsun diye 3 gün sergilerlerdi. İdam edilenlerin üzerinden çıkartılan değerli eşyalar ve kıyafetler de her yıl birkaç kez düzenlenen açık artırmada satılırdı. İnfaz işlemi sonrasında cellatlar ellerindeki kanı bu çeşmede temizlerlerdi. Bir rivayete göre 1892 yılında Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’u ilk ziyaretinden önce II. Abdülhamid’in emriyle bu çeşme sökülmüş ve yerine Hamidiye Çeşmesi konulmuştur.
Tanzimat Devri’ne kadar Hırvatlardan seçilen cellatlar, Tanzimat sonrası ise Mısırlılardan seçilmiştir. Osmanlı’da cellatlar genellikle yeniçeri haricindeki önemli görevlerde bulunanları infaz etmiştir. Çünkü idam cezası alan yeniçeri neferlerini yine kendi ocaklarındaki yeniçeriler infaz etmektedir.
Topkapı Sarayı İlginç Bilgileri: Ayak Divanı
Halkın veya askerin Topkapı Sarayı’na hücum ederek dertlerini ve şikâyetlerini kendi ağızları ile padişaha iletmelerine Ayak Divanı denilmektedir. Ayak Divanı denilmesinin iki sebebi vardır. İlki bu divan esnasında padişah haricinde herkesin ayakta durmasıdır. İkincisi ise bu divanın ayak takımı tarafından kurulduğu düşünülmesidir. Topkapı Sarayı tarihinde çok kanlı bir şekilde sonuçlanmış iki adet Ayak Divanı olmuştur. Bunlar IV. Murad ve IV. Mehmed dönemlerinde olandır. IV. Mehmed zamanındaki Ayak Divanı isyanına Vaka-i Vakvakiye veya Çınar Vakası denilmektedir.
Topkapı Sarayı Törenlerinden Elçi Kabul Töreni
Padişahın elçi kabul töreni genellikle Ulufe dağıtımı günü olan Salı gününe denk getirilmektedir. Bunun sebebi ise, bu şaşalı törenin elçi üzerinde derin ve etkileyici izler bırakması istenilmesidir. Bu törende elçi arz odasına alınır padişahın elini öperek yanındaki mektupları ve armağanları padişaha sunar. Elçi bu esnada kırmızı kadifeli bir koltukta oturmaktadır. Sonrasında ise elçi ve yanındakiler tekrar padişahın elini öper ve geri geri arz odasından çıkar.
Elçilerin saray içine gelişi de törenle olmaktadır. Elçi saraya gelirken Alay Köşkü altında sadrazamın gelişini bekler ve sonrasında sadrazam ile birlikle Orta kapıya kadar gelir, burada bir süre ‘kapıcıbaşılar’ tarafından ağırlanır. Sonrasında ise Kubbealtı’na alınır. Tüm bu sıra yıllarca aksatılmamıştır.
1597 yılında kazaskerlerin divana kabul edilen Hristiyan elçiler için ayağa kalkıp selamlamaya itiraz etmeleri üzerine değişik bir formül bulunmuştur. Buna göre elçi divana gireceği sırada sadrazam da kendi özel kaleminin odasından çıkar ve böylece odada bulunanlar sadrazamı selamlamak için ayağa kalktıklarında elçi de içeri girmiş olurdu.
16.yy’ın ikinci yarısında yangın geçiren saray mutfakları bölümü Mimar Sinan tarafından yenilendikten sonra her Ramazan ayının 15. gününde mutfaklarda hazırlanan baklava tepsileri, Baklava Alayı denilen Yeniçeri ve diğer askeri birlik temsilcilerine ikinci avluda törenle verilmiştir. Bu törende yeniçerilerin geçeceği yolların her iki yanında toplanan halk töreni izlemek için orada hazır bulunmaktadır. Baklava Alayları da yine törenle bu baklavaları bağlı oldukları birliklere götürmüşlerdir. Bu âdet Kanuni Sultan Süleyman döneminden kalma bir gelenektir. Ancak 1826 yılında Baklava töreni amacından sapmış olduğundan kaldırılmıştır.
1603 yılının Aralık ayında padişah olarak tahta geçen Sultan I. Ahmed, saltanat veraseti geleneğini değiştirmiştir. Bu padişahtan sonra taht, hükümdarın en büyük oğluna değil, hanedanın deli olmamak şartıyla en yaşlı erkeğine kalacaktır.
Harem’deki 1668-1669 yılında konulduğu sanılan bir kitabeye göre Harem ağalarından biri azat edilirse, diğer ağalar üçer aylık maaşlarını azat edilen ağaya verecektir.
İkinci avlu, yeniçeriliğin kaldırılmasına kadar her üç ayda bir Ulufe denilen maaşların gösterişli bir törenle dağıtılmasına sahne olmuştur. Devletin zenginliğini ve büyüklüğünü göstermek için zaman zaman bu törenlere yabancı elçilikler de davet edilmiştir. 1622 yılında Yeniçeri Ocağı’nın 65. Ortası Padişah II. Osman’ın öldürülme olayına karışınca bu orta (bölük) kaldırılmıştır. Bundan sonra Topkapı Sarayı ikinci avlusunda Ulufe dağıtımında sıra 65. Ortaya geldiğinde üç defa adı okunur ancak kimse ses vermezdi. Üçüncü defa okunduğunda Yeniçeri Başçavuşu ‘yoktur’ diye bağırınca, avludaki Yeniçeriler da ‘yok olsun’ diye haykırırdı.
Hazine (Enderun Hazinesi veya Hazine-i Hümayun)
Topkapı Sarayı Enderun okulunda Hazine odasından sorumlu kişiye Hazinedarbaşı denilmektedir. Bu kişi Enderun hazinesinden de sorumludur. Hazinedarbaşı’nın rütbesi bir sancak beyine veya tümgeneral rütbesine eşit görülmektedir. Enderun hazinelerinde milyonlarca parça elmas, mücevher, sandıklarca altın ve gümüş para ile değerli kürkler, halılar ve antika eşyalar bulunmaktadır.
Ayrıca her dönem padişahının da kesinlikle bir tam takım giyim eşyası hazine içinde bulunurdu. Hazine odasının anahtarı Hazine kethüdası denilen görevlide bulunurdu ve kapıyı açıp kapatma yetkisi sadece ondaydı. Padişahın haricinde kimse hazineye tek başına giremezdi. Eğer hazineye padişahın yokluğunda girilecekse en az yirmi kişi aynı anda girebilirdi. Her yeni padişaha hazinedekiler bir evrak eşliğinde teslim edilirdi. Padişahın şahsi hazinesi olmadığı için padişah buradaki eşyaları satamaz veya kimseye veremezdi.
Bilinmelidir ki Hazine-i Hümayun’dan başka bir de padişahın özel hazinesi bulunurdu. Eğer Hazine-i Hümayun para sıkıntısı çekerse iç hazine denilen padişahın özel hazinesinden borç para isterdi. Örneğin Sadrazam Sinan Paşa 1593 yılında seferde para sıkıntısı çekince iç hazineden borç para istemiş ve kendisine 100.000.000 akçe para gönderilmiştir.
Konu hazineden açılmışken Topkapı Sarayı hazine dairesi veya Hazine-i Hümayun bugüne dek Sultan I. Selim’in Mısır seferi dönüşü kullandığı akik mührü ile mühürlenmektedir. En azından 1950’li yıllara kadar bu şekilde mühürlenmiştir. Günümüzde nasıl mühürlendiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Sultan Selim ‘benim altınla doldurduğum hazineyi benden sonra her kim mangırla doldurursa hazine onun mührü ile mühürlensin ve illa benim mührüm ile mühürlenmeye devam edilsin’ diye emir vermiştir.
Padişahlığı boyunca seferden sefere koşan Fatih Sultan Mehmed (II. Mehmed) 1481 yılında öldüğünde hazinede 2,5 milyon altın ile 48 milyon akçe vardır.
Topkapı Sarayı Kurban ve Ramazan Bayramları
Topkapı Sarayı’nda Kurban ve Ramazan bayramları için özel hazırlıkların yapılması her zaman olağan kabul edilmektedir. Topkapı Sarayı’nın ilk yıllarında padişahlar bayram namazlarını Ayasofya’da kılmaya başlamışlardır. Ancak bu gelenek daha sonraları yerini Hırka-i Saadet odasına bırakmıştır. Burada kılınan bayram namazı sonrası çeşitli gelenekler ve alaylar eşliğinde ilk olarak Kubbealtı’na gidilir, sonrasında ise Arz Odası’na dönülürdü. Bayram namazı sonrası padişah için 18 kurban kesilmesi de gelenek haline gelmiştir. Bu 18 kurbanın ilk ikisini Hırka-i Saadet odasının girişinde padişahın kendisi keser sonrasında ise geride kalanlar için Kızlarağasına vekâlet verirdi.
Ayrıca Ignatius Mouradgea d’Ohsson’un Tableau Général de l’Empire Othoman isimli eserinde anlattığına göre Topkapı Sarayı’nda Ramazan ayında Hz. Muhammed’in hırkasının suya batırılarak suyun kutsanması töreni yapılırdı. Daha sonraları bu kutsanmış su, devletin önemli kademelerinde görev alanlara hediye olarak gönderilmiştir.
Topkapı Sarayı İçindeki Şehzadelerin İlginç Bilgileri
Şehzadeler bilindiği üzere padişahın erkek çocuklarıdır. Topkapı Sarayı içinde her şehzadeye on veya on iki kadar cariye ile birçok içoğlanı hizmet etmektedir. Kendilerine bağlı subaylar da olmasına rağmen bunların kim olduklarını şehzadelikleri boyunca asla bilemezler ve öğrenemezler. Sarayın diğer sakinleri ile bir araya gelmeleri ve görüşmeleri yasaktır. Hatta en ufak bir yazı veya mektup taşıma işlemi bile idamla cezalandırılır. Hastalandıkları zaman doktor bile padişahın emri ile şehzadeyi görebilir. Doktorun görmesine izin verilirse tek başlarına olmaları gerekmektedir.
Şehzadeler ayrıca sakal bırakamazlar ve cariyelerden doğan çocukları muhafaza edemezler. I. Ahmed dönemine kadar tahta çıkan hükümdarlar diğer şehzadelerin yaşamalarına izin vermemiştir. I. Ahmed’den sonra şehzade katli yasaklanmış, genç yaşta öldürülmeyen şehzadeler saray içinde adeta hapis hayatı yaşamışlardır. Bu hapis hayatı yaşadıkları yer Harem içinde Şimşirlik veya Kafes denilen dairedir, Mabeyn Taşlığı içinde bulunmaktadır.
Divan-ı Hümayun veya Kubbealtı Bilinmeyenler
Kubbealtı veya Divan-ı Hümayun binası padişah adına devleti yöneten Divan-ı Hümayun’un toplandığı yerdir. Padişah ülkenin tek yöneticisi konumundadır. Ancak II. Mehmed’den itibaren devleti yönetme işi padişahın vekilleri sadrazamlara verilmiştir. Sebebi de divan başladığı esnada dışarıda bekleyen ahaliden birinin aniden içeri girip ‘Saadetli padişahımız kimdir? Şikâyetim var!’ demesidir.
Fatih Sultan Mehmed’den sonra padişahlar burada yapılan devlet yönetimi ile ilgili toplantıları yapı içinde üstte bulunan kafesli penceresi olan bir odadan istediği zaman izlemiştir. Penceresindeki kafesten dolayı buraya kafes denilmektedir. Padişah genelde toplantılara katılmaz, bazen de katıldığında eğer toplantıya müdahale etmesi söz konusu olursa eliyle kafese vurur. Eğer kafese bir kez vurulduysa toplantı iptal edilir ve padişahın emri veya fermanı beklenirdi.
Ayrıca Divan-ı Hümayun üyeleri toplantı günü ikinci avluya girdiklerinde ‘selam taşı’ denilen taşların önüne geldiklerinde padişahın ikametgâhı olarak gördükleri Babüssade Kapısı’nı dönüp selamlarlardı. Kubbealtı girişinde toplantı başlamadan önce Yeniçeri Ağası saray çorbası getirerek Divan-ı Hümayun üyelerine içmesi için dağıtırdı. Sadrazam daha sonra bu çorbayı yeniçerilerin de içmesi için ikram ederdi. Eğer yeniçeriler bu çorbadan içmez ise bir ihtilal olacağı öngörülebilirdi.
Padişahlar Neden Kafes Arkasında Bulunurdu?
Fatih Sultan Mehmet zamanında Sadrazam Gedik Ahmet Paşa iken divan sırasında ayağı sarıklı bir Türk kapıda bekleyen çavuşların elinden kurtularak divanhaneye girmiş ve kaba bir şekilde “Saadetli Hünkâr hanginizdir? Şikâyetim var” diye bağırmıştır. Sadrazam da sultanın kızgınlığını görünce ‘padişahımızın bundan böyle içimizde bulunmayıp bir kafes arasından dinlemeleri daha uygun olacaktır” diye bir yorum yapmıştır. O tarihten itibaren ‘sultanın dinleme yeri’ olarak kafesli bir yer yapılmıştır ve padişahın divana çıkma âdeti kaldırılmıştır.
Topkapı Sarayı Aşuresi
Topkapı Sarayı Aşuresi, Topkapı Sarayı hakkında ilginç bilgiler başlığında önemli bir yere sahiptir. Topkapı Sarayı içinde üç adet mutfak bulunmaktadır. İlki Aşağı Mutfak denilen büyük mutfaktır. Burada saray çalışanları için yemek yapılmaktadır. İkinci mutfak Helvahane denilen ve sarayın tatlılarının ve reçellerinin yapıldığı mutfaktır. Üçüncü mutfak ise Kuşhane Mutfağı denilen ve sadece padişaha ve hanedan üyelerine, eşlerine yemek yapılan mutfaktır. Muharrem ayında da Topkapı Sarayı’nda da üç çeşit aşure yapılmaktadır. Aşağı Mutfak’ta yapılan ballı aşure, saray çalışanlarına ve bazen saray dışından gelen halka dağıtılmıştır. Helvahane’de yapılan aşure saray iç oğlanlarına ve zülüflü ağalarına dağıtılmıştır. Kuşhane mutfağında yapılan aşure ise hanedan üyelerine, padişaha ve yüksek rütbeli devlet adamlarına dağıtılırdı.
Topkapı Sarayı Babüssade Kapısı İlginç Bilgileri
Padişahın Topkapı Sarayı’nda özel hayatının geçtiği yer olan Enderun Hümayunu’na giriş kapısı olan Babüssade Kapısı aynı zamanda padişahların tahta çıkma töreni olan Cülus törenlerinin de yapıldığı yerdir. Bu kapı aynı zamanda Yeniçeri Ocağı kaldırılırken İstanbul halkının Sancak-ı Şerif etrafında toplandığı yer olarak da önem kazanmaktadır. Savaşlarda Serdar unvanı ile orduya komuta edecek kişiye de yine burada Sancak-ı Şerif törenle teslim edilmiştir. Osmanlı dönemindeki ihtilal ve ayaklanma olaylarında iki olay hariç hiçbir zaman bu kapı geçilmemiştir. Bu olaylardan ilki Genç Osman (Sultan II. Osman) tahtan indirildiği zaman isyancılar kapıdan geçerek Enderun’a girmiştir. İkinci olayda da Sultan III. Selim’i tekrar tahta çıkartmak isteyen Alemdar Mustafa Paşa Babüssade Kapısı’nın kapı kanatlarını kırdırarak içeriye girmiştir.
Alemdar Mustafa Paşa kapıyı kırdırmış olsa da Sultan III. Selim’in cesedi Babüssade Kapısı ile Arz Odası arasında yerde bulunmaktadır. Günümüzde cesedin olduğu yerde kırmızı porfirden bir hatıra taşı bulunmaktadır. Bu da Topkapı Sarayı ilginç bilgileri içinde önemlidir.
Arz Odası İlginç Bilgiler
Topkapı Sarayı üçüncü avlusunda yer alan ve Babüssade Kapısı’ndan girince hemen karşımıza çıkan Arz Odası denilen yapıda padişah, devlet erkânı ile yabancı devletlerin elçilerini huzuruna kabul etmiştir. Arz Odası içinde Kanuni Sultan Selim’in yaptırdığı bir çeşme bulunmaktadır. Padişah Arz Odası’nda huzurundaki kişilerle konuşurken bu çeşme açıldığında dökülen suyun sesinden içerde konuşulanlar, dışardakiler tarafından duyulmamaktadır.
Arz Odası’nda huzura çıkacak olan yabancı devlet elçileri, huzura çıkana kadar kollarından sımsıkı tutularak yer öptürülürdü. 1667 yılında Rus Çarı Aleksey Mihayloviç Romanov bir elçi göndermiş ve gönderdiği bu elçi saraydaki bu huzura kabul protokolüne uymak istememiştir. Bunun üzerine dönemin Silahtar Ağası elçiyi ensesinden tutup başını yere kadar eğdirerek protokolü yerine getirmiştir.
Harem Fıskiyeli Havuz Hakkında İlginç Bilgiler
Topkapı Sarayı ilginç bilgileri içinde biri de sultan İbrahim ile ilgilidir. Üç kardeşini idam ettiren IV. Murad sonrasında tahta çıkan Sultan İbrahim’in tahta çıktığı ilk yıllarda bir şehzadesi bulunmadığından saray erkânı Osmanlı’nın geleceği hakkında endişe duymaktadır. Tahta çıkıncaya kadar yaşamış olduğu ölüm korkusu Sultan İbrahim’in psikolojisini kötü etkilemiştir. Saray hekimlerinin uğraşıları sonucu Ukrayna kökenli Hatice Turhan Sultan’dan bir oğlu olmuştur (IV. Mehmed). Sultan İbrahim kendi yaptırmış olduğu iftariyede otururken şehzadenin sütninesi Zafire Hatun yanına gelmiştir. Bir süre sonra havuzun olduğu taşlığa gelen Turhan Sultan, İbrahim ile sütnineyi uygunsuz bir şekilde görünce sinirlenmiş ve bağırmaya başlamıştır.
Bunun üzerine Sultan İbrahim, şehzadesi IV. Mehmed’i annesinin kucağından alarak havuza atmıştır. Boğulmaya başlayan şehzadeyi bir Has Oda çalışanı havuza atlayarak kurtarmıştır. Havuza atıldığı sırada yüzünde yara izi oluşan IV. Mehmed bu izi tüm hayatı boyunca taşıyacaktır. Ancak resimlerine bakıldığında bu iz görülmemektedir.
Zülüflü Ağalar Hakkında Çeşitli Bilgiler
Osmanlı padişahlarının Topkapı Sarayı içinde bulunduğu tüm zamanlarda hizmet etmesi için seçilmiş kişilere Zülüflü ağalar veya ‘Enderun-u Hümayun Gılmanı’ denilmektedir. Harp esiri çocuklardan veya Yeniçeri Ocağı için devşirilen acemi oğlanlardan güzel ve yapılı olanlarının seçildiği ve Zülüflü ağalar teşkilatına kabul edilen çocuklar, aynı zamanda zorlu bir eğitimden geçirilmiştir. Hizmetten çıkarıldığı zaman da devlet memuru statüsü ile hayatlarına devam etmişlerdir. Saraydaki görevleri boyunca evlenmeleri yasaktır. Evlenebilmeleri için ancak saraydan çıkmaları gerekmektedir. Bir Zülüflü Ağa saraydan üç biçimde çıkardı: Ölmüş olması, kovulmuş olması ve hizmeti bitiminde devlet memurluğu (Nânpâre) ile.
Sarayda sadrazamlığa kadar yükselmiş olan Zülüflü Ağa sayısı altmıştır. Bundan dolayı Zülüflü Ağa statüsü bir hayli önemlidir. Zülüflü denilmesinin sebebi ise giymiş oldukları kıyafetlerden dolayıdır. Giydikleri dolamanın yakaları kalkık olup serpuşlarının her iki yanından da iki örgü, perçem veya zülüf yanlara doğru sarkmaktadır. Bundan dolayı Zülüflü Ağa ismi verilmiştir.
Hemen hemen her dönem Zülüflü Ağaların sarayda sayıları bini bulmuştur. Dönemlerinin en kıdemli hocalarından ders alan bu teşkilat aynı zamanda yine her dönem 9 ile 10 yaşlarından 50 yaşına kadar padişaha hizmet için hazır bulunmuştur. Ancak değişmeyen tek şey Has Oda’da bulunan Zülüflü Ağa sayısıdır. Has Oda’da her zaman 40 Zülüflü Ağa bulunmaktadır.
Zülüflü Ağalar hizmet ettikleri duruma göre dörde ayrılmaktadır. Seferli Koğuşu Ağaları (padişahın çamaşırlarının bakımı), Kiler Koğuşu Ağaları (padişahın yiyecek ve içeceklerinin hizmeti), Hazine Koğuşu Ağaları (Hazine-i Hassa ile padişahın hazinedeki elbiselerinin bakımı), Has Oda Ağaları (padişahın daima yanında bulunarak ihtiyaçlarını karşılamak ve Hırka-i Saadet Dairesi’nin hizmetinde bulunmak).
Topkapı Sarayı Diğer Efsaneleri ve İlginç Bilgileri
Topkapı Sarayı Harem bölümü Araba Girişi yakınlarında Dolaplı Kubbe denilen ufak bir bölüm vardır. Penceresiz olan oda, ışığını kapı aralandığı zaman almaktadır. Odada bulunan dolap kapakları yeşil renktedir. Burası ile ilgili bir Topkapı Sarayı efsanesi anlatılmaktadır. Efsaneye göre Mehmed Ağa isminde zenci bir Harem Ağası’na kızan padişah hançerini çekerek kaçan ağanın peşine düşer. Ağa Harem’de kaçarak bu odaya gelir ve dolaplardan birinin içine girer. Ancak entarisinin eteği dolap kapısına sıkışmıştır. Padişah arkasından gelerek hışımla kapıyı açar. Ancak ağayı içeride bulamaz. Aynı şekilde bir cariye de bu dolapların birinde kaybolur. Bunun üzerine Haremdeki görevliler dolapların kapısını yeşile boyayarak kilit vururlar. O zamandan beridir rivayete göre kapılar hiç açılmamıştır.
Harem fotoğrafları için lütfen tıklayınız
Topkapı Sarayı Harem İlginç Bilgileri Altın Yol Cinlerin Meşveret Yeri
Harem’de bulunan Altın Yol’un solunda ikinci bir koridor bulunmaktadır. Buraya ‘Cinlerin Meşveret Yeri’ denilmektedir. Harem ve sarayda bulunanların batıl inançlarına göre her gece cinler burada toplanır ve sohbet ederler, yapacakları işleri kararlaştırırlar. Bundan dolayı gece bu koridordan geçenlerin çarpıldığına dair söylenceler mevcuttur.
Mouradgea D’Ohsson isimli araştırmacıya göre padişah haremde dolaşırken ayakkabılarının altına altı gümüş çivili bir taban takarmış. Böylece mermer döşeme üzerinde ses çıkartır ve haremdeki kadınlar bu sesi duyarak saygısızlık olmasın diye onunla karşılaşmaktan çekinirlermiş.
Altın Yol’un ortasında elli basamaklık bir merdiven bulunmaktadır. Bu merdiven aslında Osmanlı tarihi içinde önemli bir yer tutar. Sultan III. Selim’in öldürülmesinden sonra, asiler şehzade Mahmud’u da öldürmek için hareme girmiştir. Şehzade Mahmud bu merdivenlerden çıkınca asiler de peşinden çıkmaya çalışmış ancak harem ağaları buna engel olmuştur. Bu esnada Cevri Kalfa şehzadeyi kaçırmaya çalışmış ancak bunun zor olduğunu görünce yukarıdaki odalardan birinde yanan mangaldan köz alarak asilerin üzerine atmıştır. Bir süre sonra da Alemdar Mustafa Paşa olay yerine yetişmiş ve asileri öldürmüştür.
Harem Karaağalar Nöbet Yeri İlginç Bilgiler
Karaağalar nöbet yeri veya Haremağaları nöbet yeri olarak geçen Adalet Kulesi’nin yanında bir bölüm vardır. Bu bölüm, Harem Araba Kapısı’nı görür bir konumda olmakla birlikte değişen her padişahın haremağalarına tembih ve nasihatleri bildirildiği yerdir. Bunlardan bazıları aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
- Saraya mensup her görevli veya hizmetli gerek görev sırasında gerekse izinli olduğu günlerde saray dışında edep ve terbiye ile hareket etmelidir. Özellikle fuhuş ve sefahate mahsus yerlerden kaçınmalıdır. Özellikle kötü görünümlü ve nefret uyandıran kişilerle sohbet etmekten kaçınmalıdır.
- Saray hareminde bulunan cariyeler ve haremde bulunan diğerleri, görevlerinin önemine ve gizliliklerine aykırı şekilde giyinmeyeceklerdir. Münasebetsiz usul ve adetlerimizce ayıp olan hal ve biçimde başlarını düzenlemekten ve örtünmeye yeterli olmayacak yaşmak ve örtüler giyinmeyeceklerdir.
- Harem mensupları dışarı çıktıkları zaman yanlarında kesinlikle bir Haremağası olacaktır. Eğer izin verilmeyen bir yere gitmek istediklerinde ise Haremağası tarafından engel olunacaktır.
- Harem mensuplarından geçerli bir sebeple dışarı çıkmak isteyenlerin Darüssaade Ağalığı’ndan izin almaları gerekmektedir.
- Akşamları saat yarımdan sonra Harem ağalarının haremde kalmaları yasaktır, bu saatten sonra odalarına dönmeleri gerekmektedir.
- Geceleri, padişahın belirlediği vakit geldiğinde Harem dairelerinin ve ek dairelerin odaları demir kilitle kilitlenecektir.
- Harem ağaları dairelerine döndükten sonra hastalanırsa nöbetçi ağa aracılığı ile Darüssaade Ağalığı’na haber verilecek ve gereği yapılacaktır.
- Bazı bohçacı, işçi ve terzi gibi Hristiyan kadınlarının Harem’e girmesi kesinlikle yasaktır.
- Harem içinde görevde bulunan ağaların içki içmesi, kumar oynaması, çarşı ve pazarda ağırbaşlılığa aykırı hareket etmesi yasaktır.
Harem Dairesi Valide Taşlığı
Harem dairesi içinde bulunan Valide taşlığına Ocaklı Sofa’dan bir kapı ile girilmektedir. Bu kapıya Taht Kapısı denilmektedir. Padişahlar savaşa giderlerken Taht Kapısı önünde ata binmekte ve ailesi ile burada vedalaşmaktadır. Taht Kapısı yanında bir de binek taşı bulunmaktadır. Şehzadelerin tahta çıkması için Eyüp Sultan Camii’nde dini bir tören olan Kılıç Kuşanma töreni yapılması gerekmektedir. Saraydan camiye gidiş ve gelişlerde padişaha bir de Kılıç Alayı denilen tören alayı eşlik etmektedir. Padişah kılıç kuşanmaya giderken, görevliler atını buradaki binek taşına çeker ve padişah atına burada binmektedir. Camiye gidilirken Taht Kapısı’ndan Şal Kapısı’na kadar olan mesafede atın ayakları altına kıymetli şallar serilmektedir. Bu kapı günümüzde örülerek kapatılmıştır.
Topkapı Sarayı Haremi Hakkındaki Diğer İlginç Bilgileri
Topkapı Sarayı Harem dairesi, Sultan Abdülmecit’in son saltanat yıllarında Dolmabahçe Sarayı’na taşınmıştır. Bu taşınma işleminde tüm eşyalar da Dolmabahçe’ye götürülmüştür. Topkapı Sarayı’nda ise saltanata mensup eski hanedan üyeleri kalmaya devam etmiştir. Meşrutiyetle birlikte Topkapı Sarayı boşaltılmıştır. Harem’le ilgili birçok gezgin çok farklı tasvirler yazmışlardır. Bu gezginlerin özellikle kadın olanlarının haremi daha iyi gözlemledikleri yazdıklarından anlaşılır. Özellikle eşinin görevi nedeniyle Sultan III. Ahmed döneminde İstanbul’a gelen ve Topkapı Sarayı’nı iki yıl boyunca gözlemleme fırsatı edinen Lady Mary Wortley Montagu en tarafsız betimlemeleri yapmıştır. Harem hakkında son dönemle ilgili en gerçekçi bilgileri ilk yazan Vakanüvis Abdurrahman Şeref Bey’dir.
Harem ile ilgili bilgilerin çoğu günümüze kadar gelememiştir. Bunun sebebi hareme giren kişilerin azlığı ile bu kişilerin haremde olan olayları sır gibi saklamaları olmuştur. Ancak bilinen birkaç ilginç bilgi mevcuttur. Örneğin bir kadında doğum işaretleri görülmeye başlandığında Cuma selamlığında ‘Veladet duası’ yapılmasıdır. Doğumda ise saraydaki her koğuşta, eğer şehzade ise beş, sultan ise üç kurban kesilmesidir. Aynı şekilde şehzade ise sarayın beş yerinden beş gün beş namaz vakti yedi top atılırdı. Sultan için ise üç gün top atılırdı.
Padişahlar şehzade doğduğu zaman haremde altın serperlerdi, ancak bu gelenek kız çocukları için geçerli değildi. Ancak II. Mahmud’un kızı Atıyye Sultan’ın doğumunda padişah altın serpmiş, bu tarihten sonra kız çocukları için de bu gelenek haline gelmiştir.
Harem içinde bulunan ve Mimar Sinan yapısı olan (bazı kaynaklara göre Mimar Sinan eseri değildir) III. Murad yatak odasındaki çiniler kırmızı renktedir. Genelde çini denilince akla mavi renk gelmektedir. Ancak bu yatak odasının çinilerinin renginin önemi büyüktür. Çünkü çinilere bu rengi veren çini ustası ölünce bu teknik de tarihe karışmıştır.
Harem’de müzik dâhil her konuda eğitim verilirdi, yetişmiş müzisyenlere önemli örneklerden biri Abdülmecit döneminde oluşturulan Harem-i Hümayun bandosudur. 80 kızdan oluşan bando üyeleri, kadife elbiseler giyer, fes takarlardı. Padişah huzurunda Marş-ı Hümayun’u çalarlardı. Ancak Abdülaziz’in Batı müziğini sevmemesi yüzünden bu bando kaldırılacaktır.
1599 yılında Kraliçe I. Elizabeth tarafından III. Mehmed’e hediye olarak yollanan saatli İngiliz orgu Topkapı Sarayı’nın yitik hazinelerinden biridir. Bu hediye dönemin teknoloji harikası olarak tanımlanan saatli bir orgdu ve İngiliz org ustası Thomas Dallam tarafından üretilmiş, Londra’dan gemiye yüklenerek İstanbul’a getirilmiş ve sarayda Thomas Dallam tarafından kurulmuştu. Orgun üretilmesinden kurulmasına kadar bütün bilgiler Thomas Dalla tarafından günlüğünde en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştı. Dallam’ın saatli orgu yaklaşık 3 metre yüksekliğinde, altın varakla süslü, değerli taşlarla bezeliydi. 20 Ekim 1860 tarihli The Illustrated London News gazetesinde yayımlanan gravürle birlikte yer alan açıklamaya göre aletin dokuz hareket şekli vardı. Bunlar saati, ayın ve güneşin günlük konumunu gösteriyor, her çeyrekte ziller çalıyor ve her saat başı en tepede bulunan horoz ötüyordu. Bu org ile ilgili somut bir kanıt bulunmamaktadır.
Harem Hünkâr Sofası
Harem’de bulunan ve padişahın özel kullanım alanı olarak kullanılan Hünkâr Sofası, cariyelerin padişahı eğlendirdiği yer olarak da bilinmektedir. Burası aslında Mimar Sinan eseri olup daha sonradan III. Osman döneminde onarım görmüştür. Bazı kaynaklara göre ise Mimar Davud Ağa tarafından yapılmıştır. Söylentiye göre bu yerin girişinde tavana billur bir top asılıdır ve cariyeler dans ederlerken sıçrayarak bu topa dokunmaları hüner sayılmaktadır.
Şehzadeler Dairesi veya Kafes Hakkında Bilinmeyenler
Topkapı Sarayı ahalisi arasında Şimşirlik ya da Kafes de denilen Şehzadeler Dairesi, aslında yüzlerce şehzadenin hapis hayatı yaşadığı Harem içinde bulunan bir yapıdır. Üç katlı olan yapıda birçok şehzade yaşamış, bazıları öldürülmüş, boğdurulmuş ve suikaste kurban gitmiştir. Örneğin Sultan İbrahim tahttan indirildikten sonra buraya getirilmiş ve burada hapsedilmiştir. Bu anlamda Şehzadeler Dairesi, özellikle şehzadeler veya padişah kardeşleri için neredeyse bir işkence yeridir.
Ayrıca kafeste yaşayan şehzadelerin cariyelerden doğan kız veya erkek çocukları ise saray içinde öldürülmektedir.
Topkapı Sarayı Balıkhane Kapısı
Günümüze kadar gelememiş Topkapı Sarayı kapılarından olan Balıkhane Kapısı hakkında ilginç bir bilgi bulunmaktadır. Osmanlı Devleti zamanında Yeniçeri Ocakları’nda farklı olarak bir de Bostancı Ocakları bulunmaktadır. Bostancı Ocakları yapmış oldukları görevlerden dolayı Saray Muhafızları olarak düşünülebilir. Özellikle Topkapı Sarayı kapılarında nöbet tutmakla birlikte başlarındaki kişiye Bostancıbaşı denilmektedir ve kötü şöhretleri bulunmaktadır.
Abdülmecid döneminde İstanbul’a gelen Thomas Allom saray kapılarından biri olan Balıkhane Kapısı resmini yapmıştır. Resimde kapı detaylıca görülmekle birlikte kapının yanında balık tutulan dalyan görülmektedir. Resimde ayrıca başı Sarayburnu’na dönük bir kayıkta iki kayıkçı denizden bir ölü çıkartmaktadır. Bu resmin ima ettiği çağrışım ve bostancılara yanlış bir yaklaşımı temsil edebileceği sebebiyle Reşad Ekrem Koçu’nun yazdığı ‘Topkapı Sarayı’ isimli kitabındaki Sabiha Bozcalı’nın yaptığı kopyasında bu ölü imgesi resimden çıkartılmıştır.
Balıkhane Kapısı’nın hemen yanı başında olan Balıkhane Köşkü’ne dair pek bir bilgi olmasa da köşkün kötü bir şanı bulunmaktadır. Özellikle görevinden uzaklaştırılan sadrazamlar bu köşke alınmıştır. Burada kendilerine kırmızı renkli kadehte bir şerbet verildiğinde öldürüleceklerini anlar, eğer beyaz renkli bir şerbet verilirse sürüleceklerini bilirlerdi.
Topkapı Sarayı birinci avlusunda Aya İrini Kilisesi ile Darphane arasında 1910 yılına kadar büyük bir selvi ağacı bulunmaktaydı. Birkaç asırlık olduğu tahmin edilen ağacın altında ise bir Bizans azizesinin mezarı olduğu düşünülmektedir. Bundan dolayı burası Hristiyanlarca sık sık ziyaret edilip kandillerin yakıldığı bir yerdi. Ancak 1910’lu yıllarda selvi ağacı kuruyunca azizenin mezarının da yeri tespit edilemedi. Böylece bir gelenek de yok oldu.
Padişahın yemekte yediği ekmeklerden arta kalanlar, müracaat edenlere verilmiştir. İsteyen her kişi bu ekmek kırıntılarını veya artıklarını almak için müracaat edebilirdi. Bu ekmek kırıntılarının ise özellikle kekemeliğe iyi geldiği düşünülmüştür.
Günümüzde Topkapı Sarayı İle İlgili İlginç Bilgiler
1964 yılı yapımı olan ‘Topkapi’ isimli bir soygun filmi, Topkapı Sarayı’nın ününü popüler olarak biraz daha artırmıştır. Hatta sonraki yıllarda Görevimiz Tehlike isimli bir filmin bir hırsızlık sahnesinde, hemen hemen aynı sahne kullanılmıştır.
1969 yılında Topkapı Sarayı içinde Marmara Denizi’ne bakan avlu kısmına Saray Konyalı Lokantası açılmıştır.
1985 yılında İstanbul’un Tarihi Alanları, Unesco Dünya Miras Listesi içine girince, bu alanlardan biri olan Sultanahmet Kentsel Dönüşüm Sit Alanı’na bağlı olan Topkapı Sarayı da Türkiye UNESCO Dünya Mirası Listesi içinde girmiştir.
Marmaray ve Avrasya Tüneli gibi inşaat çalışmaları sonucunda özellikle Topkapı Sarayı’nın Marmara Denizi’ne bakan kısmında birçok ayrılma ve çatlama olduğu bilgisi gazeteler geçmiştir. Örneğin 2005 ve 2016 yıllarındaki bahçe duvarı yıkılması haberleri bu konuya örnektir. Hatta yapılan araştırmalar ve ölçümler sonucunda sarayın yavaş yavaş Marmara Denizi’ne doğru kaydığı tespit edilmiştir.
2009 yılında, birinci avluda 19.yy’da sarayın güvenliği için yapılan karakol binası restore edilmiştir. Restore edildikten sonra Karakol Restoran olan yapı, ‘Emirgan Sütiş’ ismiyle hizmet vermeye başlamıştır. Aynı yapı 2019 yılında büyütülmeye başlanmış ve iznin ise ‘bakanın özel izniyle’ alındığı belirtilmiştir.
2011 yılında Topkapı Sarayı önüne gelen yabancı uyruklu bir kişi çevreye ateş ederek bir özel güvenlik görevlisi ile bir askerin yaralanmasına sebep olmuştur. Görgü tanıkları ise kişinin toplamda on el kadar ateş ederek Topkapı Sarayı içine girdiğini bildirmiştir.
2012 yılında Topkapı Sarayı içinde özellikle Harem dairesi içindeki tuvaletler Çanakkale Seramik firmasında tarafından yenilenmiştir. Bu yenileme çalışmaları sonucunda bazı tuvaletlerin seramiklerinde saf altın ve saf platin kullanıldığı belirtilmiştir. Yine aynı yıl, 1987 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi içine alınan Çin’in meşhur Terracotta Heykellerinin bir kısmı Topkapı Sarayı içinde sergilenmiştir.
Son olarak 2021 yılı da dâhil olmak üzere 2022 yılında da Topkapı Sarayı köşkleri, önemli yerleri, daireleri girişlerinin çoğunda bilgilendirici panolar olsa da yeterli değildir ve olan bilgilendirici panolar da kesinlikle eksik bilgi vermektedir.
Ayrıca İlgili Kaynaklar:
Topkapı Sarayı Hakkında Genel Bilgiler
Topkapı Sarayı Müzesi Eserleri
Topkapı Sarayı Haremi Hakkında Bilgiler
Topkapı Sarayı Tarihi Bilgileri
Topkapı Sarayı Yapıları, Mimarisi
Topkapı Sarayı Fotoğrafları
Harem Bölümü Fotoğrafları
Konstantiniyye Hakkında Bilgiler
Aya İrini Müzesi Bilgileri
Topkapı Sarayı – Sedad Hakkı Eldem
Topkapı Sarayı – Reşad Ekrem Koçu
Topkapı Sarayı – Semavi Eyice
Hayat Tarih Mecmuası Ağustos 1970
Hayat Tarih Mecmuası Haziran 1971
Hayat Tarih Mecmuası Temmuz 1971
Hayat Tarih Mecmuası Ocak 1972
Ignatius Mouradgea d’Ohsson – Tableau Général de l’Empire Othoman
Sultanın Orgu – Stanley Mayes
Hayat Tarih Mecmuası Temmuz 1974
https://www.haberler.com/topkapi-sarayi-ndaki-tuvaletler-yenilendi-3912968-haberi/
Topkapı Sarayı’nda gecekondu restoran
Topkağı Sarayı’nda çatışma