Yerebatan sarnıcı, İstanbul’un tarihi ve kültürel miraslarından biri olup Bizans dönemine ait tarihi yapısal bilgileri ve kültürel atmosferi günümüzde de yaşatan muazzam bir yapıdır. Dünyanın sayılı tarihi şehirleri arasında olan İstanbul’un değerine değer katan Yerebatan sarnıcı veya Bazilika sarnıcı, günümüze gelene kadar atlatmış olduğu zorluklara rağmen hala nefesimizi kesmeye devam etmektedir. Yapılmış olduğu dönemde zaruri su ihtiyacını karşılamak için yapılan sarnıç, günümüzde turistik amaçlı olarak kullanılmakla birlikte Bizans dönemi yapıların özelliklerini anlamamıza da yardımcı olmaktadır. Günümüzde Bizans döneminden kalma Şerefiye, Bindirdirek, Hipodrom sarnıçları içerisinde en dikkati çeken sarnıç Yerebatan sarnıcıdır. Son yıllarda Osmanlı Barok mimarisi örneği olan Nuruosmaniye cami altındaki sarnıç da turizme kazandırılmaktadır.
Tarihte ve günümüzde dünyadaki en önemli geçiş noktalarından biri olan İstanbul’un en merkezinde, İstanbul tarihi yarımadasında bulunan sarnıç, dünyaca ünlü Ayasofya ve Topkapı Sarayı ile yürüme mesafesindedir. İstanbul tarihi yarımadası içinde Osmanlı ve Bizans yapıları arasında kalan Yerebatan sarnıcı dışarıdan bakıldığında yapıldığı döneme ait ipuçları göstermese de önemini anlamak için sarnıcın içine girilmelidir. İstanbul’un en köklü ve arşivi en geniş olan müzelerinin arasındaki bu Bizans yapısı, zemin altında bulunmaktadır. Tarihi süreç içerisinde literatürde Yerebatan Sarayı olarak da adlandırılmaktadır.
Marmara bölgesi gezilecek tarihi yerler ve önemli mimari yapılar arasındaki Yerebatan sarnıcı, aynı zamanda kültürel aktiviteleri ile de İstanbul’da ön planda bulunmaktadır. Zaman zaman çeşitli konserlere ev sahipliği yapan Yerebatan sarnıcı bu anlamda da özel bir yere sahiptir. Konstantiniyye veya Konstantinopolis’in su ihtiyacını karşılamak ve su tutmak için yapılan sarnıcı, yılda ortalama 1 milyon 500 bin kişi ziyaret etmektedir. İstanbul’da günümüzde açık veya kapalı 158 adet Bizans dönemi sarnıcı bulunmakta ancak bu sayının yok olanlar, yok edilenler veya henüz keşfedilmemiş olanlarla çok daha fazla olduğu bilinmektedir.
Yerebatan Sarnıcı fotoğrafları için lütfen tıklayınız
Yerebatan Sarnıcı Giriş Ücreti ve Ziyaret Saati Bilgileri 2024
İBB Kültür A.Ş. tarafından yönetilen ve işletilen Yerebatan sarnıcı aslında bir müzedir ve bu anlamda İBB Kültür A.Ş. Müzesi olarak bilinmektedir. Bundan dolayı sarnıcın, Kültür Bakanlığı’na bağlı olan müzeler ve ören yerleri ziyaret saatlerinden farklı olarak giriş ve çıkış saatleri bulunmaktadır. Yerebatan Sarnıcı her gün 09:00 – 18:00 saatleri arasında ve etkinlikler için de 19:30 – 23:50 saatleri arasında açıktır.
Yerebatan sarnıcı Kültür Bakanlığı’na bağlı olmadığı için girişinde Müzekart geçmemektedir. Ancak Yerebatan Sarnıcı giriş ücreti 2024 yılı itibari ile;
09:00 – 18:30 saatleri arasında yerli ziyaretçi için 200 TL, yabancı ziyaretçiler için 800 TL, öğrenciler için ise giriş ücreti 50 TL’dir.
19:30 – 22:00 saatleri arasında yerli ziyaretçi için 350 TL, yabancı ziyaretçiler için 1300 TL, öğrenciler için ise giriş ücreti 150 TL’dir.
Eğer herhangi bir zamanda Yerebatan sarnıcını ziyaret etmek istiyorsanız, bu ziyareti planlarken lütfen Yerebatan sarnıcı resmi web sitesi içeriklerine göz atın. Çünkü zaman zaman çeşitli aktiviteler veya restorasyon çalışmalarından dolayı ziyaret kısıtlanabilmektedir. Yerebatan Sarnıcı telefon numarası 0212 5121570 ‘dir. Bilgi almak için arayabilirsiniz.
Yerebatan Sarnıcı Tarihi Bilgileri
İlk olarak Yerebatan sarnıcını kim yaptırmıştır ve neden yapmıştır sorusunun cevabı ile başlayalım Yerebatan sarnıcı tarihçesine: Sarnıç 532 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından İstanbul’un çektiği veya çekeceği su sıkıntısı için yaptırılmıştır. Ancak Bizans döneminde, Konstantinopolis’in su ile vermiş olduğu savaş tarihte çok daha öncelere gitmektedir. Yerebatan sarnıcı tarihini incelemek için tarihte biraz daha geriye gitmek ve Konstantinopolis’in su yolları ve sarnıçları ile ilgili bilgileri derlemek çok daha iyi olacaktır.
Tarihi İstanbul yarımadası veya Bizans dönemindeki ismiyle Konstantinopolis, üç yanı su ile çevrili gelişmeye açık ve büyüyen bir şehirdir. Fakat yarımada içinde temiz su kaynağı yok denecek kadar azdır. Temiz su kaynaklarına ulaşmak için şehrin batı ve doğu yönlerinde epey dışına çıkmak gerekmektedir. Bundan dolayı büyüyen ve gelişen kentte temiz su her zaman aranılan bir hayat kaynağı olmuştur. Şehir büyüdükçe suya ihtiyaç daha fazla kendini göstermiş ve gerek Byzantion yöneticileri (Helen dönemi İstanbul) gerekse Bizans imparatorları da buna çare bulmaya çalışmış ve bunun için imar çalışmaları yapmışlardır. Günümüze kadar, Byzantion döneminden antik su mimarisi ile ilgili kayda değer bir yapı kalmamıştır, ancak M.Ö. 7.yy’dan Konstantinopolis dönemine kadar İstanbul’un su ihtiyacının şehir içinde açılan kuyular ve sarnıçlardan sağlandığı düşünülmektedir.
İmparator Büyük Konstantin Dönemi
Eldeki verilere göre İstanbul’un su sıkıntısının giderilmesi için yapılan ilk çalışmalar, Roma İmparatoru Hadrianus (M.S. 117-138) dönemindedir. Bu dönemde kentin meydanı olan Sultanahmet Meydanı’na su getirildiği bilinmektedir. Ancak yukarıda da dediğimiz gibi şehir büyüdükçe su ihtiyacı da artmaktadır. Hadrianus zamanından 2.yy sonra İmparator Konstantinus veya Büyük Konstantin (I. Konstantin), kente kendi adını vererek 11 Mayıs 330 tarihinde başkent yapmış ve 324 yılında başkentin imar çalışmalarını başlatmıştır. Bu anlamda Istranca Dağları bölgesinden de Konstantiniyye’ye su getirmek için su hatları ve tesisleri yaptırmıştır. Su ile ilgili bu çalışmalar aynı zamanda anıtsal çeşmeleri ve hamamları da kapsamaktadır.
İmparator Valens (Valentinianus) Dönemi
Aynı yüzyıl içinde 50 yıl kadar sonra İmparator Valens, yapılan su yollarının büyüyen kent karşısındaki yetersizliğini görmüş ve 360-370 yıllarında bugün, büyük kısmının tam yeri saptanamamış olan (küçük kısmı Vezneciler Atatürk Bulvarı’nı kesen), ancak kaynaklarda geçen Valens su Kemeri’ni (Bozdoğan Su Kemeri) yaptırmıştır. Valens Su Kemeri’nin açılış tarihi M.S. 368 olarak zikredilse de, bu tarihin inşaatın başladığı tarih mi, yoksa bitirildiği tarih mi olduğu pek bilinmemektedir (bazı kaynaklara göre 368 yılında yapımına başlanan su kemeri 373 yılında Theodosius Forumu’na su gelmesi ile inşaat bitirilmiştir – Georgios Kedrenos) . Valens Kemeri, günümüzdeki Halkalı ismi verilen bölgeden su getirmek için yapılmış olup toplam uzunluğu ise 971 metre olduğu yine kaynaklarda geçmektedir.
İmparator Valens sonrasında imparator I. Theodosius (379-395) döneminde de Belgrad ormanları bölgesinden kente su getirmek için su yolu yapılmıştır ve bu çalışma, yapılan son isale hattı çalışması olmuştur. Çünkü göstermiştir ki şehir kuşatma altına alındığında, şehri kuşatanlar ilk olarak bu su yollarını yıkmaya başlamıştır. Ancak yine de çeşitli dönemlerde gezginlerin bizlere aktardığına göre yüzyıllar sonra bile bu isale hatlarının büyük çoğunluğu ayaktadır. Örneğin Harun Bin Yahya 10.yy’da Istranca Dağları su hatlarının kullanılır olduğunu, Clavijo ise 1403 yılında Valens Su Kemeri’nin kullanıldığını ve sağlam olduğunu bizlere aktarmıştır.
Justinianus (I. Justinianus veya Jüstinyen) Dönemi
İstanbul’un tarihinde kentin büyük kısmının harap olmasına sebep olan 532 Nika İsyanı döneminde imparator olan Justinianus, isyanı bastırarak kentte büyük bir reform hareketi gerçekleştirmiştir. Öncelikle harap hale gelen kutsal Ayasofya’yı onartmış ve şehir içindeki harabe haline gelen birçok yapıyı yıktırarak yerlerine yenilerini veya imar planı çerçevesinde başka yapılar yaptırmıştır.
İşte bu noktada kentin merkezindeki hipodroma yakın olan İmparatorluk Stoasının ortasında bulunan Bazilikayı (Basileio Stoa) onartmıştır. Klasik Yunan yapı oranlarında yapılan stoa ve ortasındaki bazilika, yargı işleri için kullanılan şehirdeki en yüksek kurumdur. Justinianus, bazilikanın çevresindeki stoaların bir bölümünü kazdırmış ve buraya o dönemlerde Bazilika sarnıcı denilen, sonrasında ise Yerebatan Sarayı veya Yerebatan Sarnıcı olarak anılan sarnıcı yaptırmıştır. Coğrafyacı İnciciyan’a göre Justinianus bazilikanın üzerine bir de Hz. Süleyman’ın çenesi elinde düşünen bir heykelini yaptırmıştır. Tasvire göre heykel Ayasofya’ya dönük biçimde hayretle büyük mabedi izlemekte ve kendinden daha güzel olan Ayasofya’yı düşünmektedir. Hz. Süleyman’ın heykeli daha sonra 9.yy’da İmparator Basil (I. Basileios) tarafından yıktırılmıştır.
Prokopius Yazılarında Yerebatan Sarnıcı (Bazilica Cistern)
Bizanslı tarihçi Prokopius ise Yerebatan Sarnıcı’nın yapılışını şu şekilde aktarır: “Yaz mevsimi haricinde diğer mevsimlerde kentte su kıtlığı yoktur ancak yazın kentte su kıtlığı görülmektedir. Avukatlık işlerinin yapıldığı imparatorluk stoasında dört tarafı sütunlarla çevrili uzun ve geniş avlu vardır. Avluyu her biri bir kenarda olmak üzere dört adet sütun sıralı stoa çevreler. Avlunun temeli toprak değil, kayadır. İmparator Justinianus avlunun güneye bakan stoa sırasının derin kazılmasını emretti ve buraya suyun toplanacağı uygun bir su haznesi yaptırdı. Bu şekilde Justinianus Bizanslılara içme suyu sağladı.”
Chronicon Paschale’de ise Yerebatan Sarnıcı şu şekilde anlatılmıştır: “İmparator, merkez mahkeme olan İllus Bazilikası’na Hadrian su kemerinden su getirmek için büyük bir sarnıç inşa ettirir.”
Yerebatan Sarnıcı’na su nereden gelmektedir sorusunun cevabı ise Chronicon Paschale içeriğinde geçtiği üzere İmparator Hadrianus’un yaptırdığı su kanalıdır. Kentin içindeki sarnıçların çokluğu, şehir kuşatma altında kaldığında dışarıdan getirilen suya daha az ihtiyaç duyulmasını sağlamak ve kent surları içinde daha çok su olmasını sağlamaktır.
İmparatorluk Stoası, Basileio Stoa, İllus Bazilikası
Yerebatan Sarnıcı’nın üzerinde bulunan ve İmparatorluk Stoası olarak isimlendirilen yapı günümüze kadar gelememiştir. Ancak Chronicon Paschale’ye göre bazilikanın açık, sütunlu bir avlusunun olduğu, etrafında odacıklarının, dış cephesinde stoalarının olduğu, güneyinde bazilika ve Oktogon (sekizgen yapı) olduğu belirtilmektedir. Avlunun etrafındaki stoaların 410 yılında Theodore tarafından yaptırıldığı belirtilmiş ve Oktogon’un üniversite kürsüsü olduğu düşünülmüştür.
George Cedrenus’a göre 476 yılında bazilika, kütüphanesi ile birlikte yanmıştır ve Konsül İllus tarafından 478 yılında onarılmıştır. Bu nedenle bazilikanın adı da İllus Bazilikası olarak tarihte yerini almıştır. Nika isyanı sırasında bazilika ve üniversite yapısı zarar görmüş, 542 yılında ise stoalar ve avlu döşeme taşları onarılmıştır. Bu döşeme taşları da 1934 yılındaki araştırmalarda bulunmuştur. I. İkonaklazma (İkona kırıcılık) döneminde de üniversitenin işlevi yok olmuş, bazilikaya da zanaatkârlar yerleştirilmiştir. Tarihin ayakları altında ise sarnıç unutulmuş ve Osmanlı fethi sonrası yapılar yıkılmış, devşirilmiş ve yapı elemanları yer değiştirmiştir.
Yerebatan Sarnıcı Keşfi ve Restorasyon Bilgileri
Fransız bilim insanı Pierre Gilles 16.yy’da İllus Bazilikası kütüphanesini aramak için bölgeye gelmiş ve yapmış olduğu araştırmalarda bölgedeki konutların su ihtiyaçlarını yeraltındaki bir kaynaktan yaptıklarını öğrenmiştir. O dönemdeki yapılan basit su kuyularından birinin sarnıca ulaştığını tespit ederek sarnıcın içine girmiştir. Böylece sarnıç yapıldıktan 1000 yıla yakın bir süre sonunda keşfedilmiştir.
1451-1481 yılları arasında II. Mehmet döneminde Satırbaşı Mehmet Ağa tarafından sarnıcın üzerine Üskübiye Mescidi yaptırılmıştır. Hali hazırda etrafta da birçok konak ve ev bulunmaktadır. Bu yapıların sonucunda sarnıçta çatlaklar meydana gelmiştir. Yerebatan Sarnıcı’ndaki ilk restorasyon, III. Ahmet döneminde 1725’li yıllarda Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yapılmış, ikinci onarım ise II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) yapılmıştır.
Ayasofya ile birlikte 1930’lu yıllarda müze olarak hizmete açılan sarnıç sonraki yıllarda üzerindeki yapılaşma ve trafik nedeniyle zarar görmüştür. 1968-1970’li yıllarda İl Genel Meclisi Toplantı Salonu temeli için sarnıcın tavanında delikler açılmış ve içine moloz dökülmüştür. Yine aynı yıllarda İBB tarafından sarnıcın çarşı olarak kullanılması teklif edilmiş olsa da Yüksek Anıtlar Kurulu tarafından uygun görülmemiştir.
Yerebatan Sarnıcı Suyu Boşaltılıyor
İBB tarafından 1985 ile 1988 yılları arasında sarnıcın suyu boşaltılmış, tabandaki çamur temizlenmiştir. Bu temizlik çalışmaları esnasında iki adet Medusa başı da keşfedilmiştir. Aynı çalışma sonrasında ziyaretçiler için yürüme platformu yapılmış ve Medusa başlarının olduğu bölüm sudan arındırılmış ve Yerebatan Sarnıcı müze olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yerebatan Sarnıcı Medusa Başları
Yerebatan Sarnıcı’nda bulunan Medusa başları, sütun kaidesi olarak kullanılmıştır. Başlardan biri ters, diğeri ise yatay durmaktadır. Stil olarak birbirlerine benzemesine rağmen yüzlerindeki ifade farklıdır ve birinin kaşları diğerine göre daha çatıktır. Alınlarından spiral biçiminde kıvrılan yılanlar saçlarının arasından görülmektedir. Buradaki Medusa başları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesinde bulunan Medusa başı ile benzerlikler göstermektedir. Müzenin bahçesindeki Medusa başı, 1916 yılında Çemberlitaş’taki bir ahşap evin yapımı sırasında bulunmuştur.
Yerebatan Sarnıcı Mimari Bilgileri
Yerebatan Sarnıcı kapalı bir sarnıçtır, bu konudaki ilk vereceğimiz bilgi bu olsun. Konstantinopolis’in en büyük kapalı sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı yapımında 2.yy ile 6.yy arasındaki inşa edilen ve bu dönemlerde onarımdan geçirilen yapılardan arta kalan devşirme taşıyıcı elemanlar veya mermer ocaklarından tamamlanmadan veya çeşitli evrelerden geçirilmeden getirilen taşıyıcı unsurlar kullanılmıştır. Doğal olarak 4 yüzyıllık bu süreç içindeki taşıyıcı unsurların yapımı, biçimi ve stilleri farklılık göstermektedir.
Kapalı sarnıçlar genel olarak kare ya da dikdörtgen planlı olmaktadır. Eğer bir yapının veya binanın alt yapısı olarak tasarlanmış veya yapılmışlarsa üstündeki binanın ana hatlarına sahip olmaktadır. Ana amacı su depolamak olan kapalı sarnıçlar, aynı zamanda araziyi düzeltmek ve binaların sağlam bir temele sahip olmalarını sağlamak gibi amaçları da kendilerine görev edinmişlerdir. Bu anlamda Yerebatan Sarnıcı da dikdörtgen planlı bir tuğla yapıdır.
Yerebatan Sarnıcı Ölçüleri
16.yy’da Fransız bilim insanı ve topograf Pierre Gilles (Petrus Gyllius) Yerebatan Sarnıcı’nı inceleyerek sarnıcın 336 ayak uzunluğunda, 182 ayak genişliğinde olduğunu çevresinin ise 224 Roma adımı uzunluğunda olduğunu tespit etmiştir. Ancak Yerebatan Sarnıcı ilk olarak Alman Asurbilimci ve dönemin İstanbul Arkeoloji Müzeleri küratörü Eckhard Unger tarafından ölçülmüştür. Buna göre sarnıcın ölçüleri 138m x 64,6m’dir. Günümüzde yapılan ölçümlerde ise 140m x 70m olarak belirtilmektedir. Toplamda 9800 metrekare alanı kaplayan sarnıç yaklaşık olarak 100.000 ton su depolama kapasitesine sahiptir.
Yerebatan Sarnıcı Sütunları ve Özellikleri
Uzun kenarı doğrultusunda 28, kısa kenarı doğrultusunda 12 sıra sütunlu olan Yerebatan Sarnıcı’nda toplamda 336 adet sütun bulunmaktadır. Sarnıcın kuzeybatı tarafında toprak ve molozdan oluşan dolgu ve duvar olduğundan dolayı bugün bu sütunlardan 41 tanesi görülememektedir. Ayrıca sarnıcın sütunlarından 17 tanesi de beton payelerle çevrilmiştir. Alman mimar, arkeolog ve Bizantolog olan Wolfgang Müller-Wiener Yerebatan Sarnıcı içinde bulunan sütunların arasındaki mesafenin aynı olmadığını da belirtmektedir. Güneybatı istikametinden başlayarak ilk sekiz nefin 4.7m aralıklı, doğudaki nefin 5.10m aralıklı olduğunu, son sıralardaki duvar mesafelerinin ise 4.80m olduğunu ölçmüştür.
Sütunların her biri 9m yüksekliğe sahiptir. Sütunlardan kimi Korint tarzda yapılmışken kimi de Dor tarzındadır. 278 adet sütunun hepsinde sütun başlığı bulunmaktadır. Korint tarzda yapılmış olan sütun başlıklarının kimi işlenmiş, kimi de işlenmemiş veya yarı işlenmiş biçimdedir. İşlenmiş olan 98 adet sütun başlıkları da iki farklı tiptedir. 169 tane olan işlenmemiş veya yarı işlenmiş olan sütun başlıkları da yine iki farklı tiptedir. Bazı sütun başı örneklerine M.Ö. 5.yy’da Peloponnesos’ta yapıldığı bilinen Apollon Tapınağı’nda da rastlanmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı Sütun Gövdeleri ve Kaideleri
Sarnıç içinde üç adet birbirinden farklı sütunlar da bulunmaktadır. Biri paye ve yazıt içeren arşitrav parçasından oluşmakta, diğeri ise bazalttan yapılmış monolit sütundur. Yazıt bulunan sütun gövdesi üzerinde ‘ATHCA’ harfleri bulunmaktadır. Bunun yanında ‘Gözyaşı sütunu’ gibi diğer sütunlardan ayrılan tek bir sütun da bulunmaktadır. Gözyaşı sütunu yeşil renkli mermerden yapılmış, üzerinde budak, su damlası ya da ağaç gövdesi motifi bulunmaktadır. Gözyaşı sütununa benzer özellikte iki sütun daha vardır. Bunlardan ilki Prokonessos (Marmara Adası) mermer ocaklarında bulunmuş, diğeri de İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesinde bulunan ve Simkeşhane’den getirilen sütun gövdesidir.
Sütun gövdelerin bazıları tek parça iken bazıları da iki parçalıdır. Sütun kaideleri ise işleniş biçimlerine göre Attika stili kaideler, mermer bloklar, pedestaller ve Medusa başları biçimindedir. Ayrıca bazı sütun başları da kaide olarak kullanılmıştır. Ancak sarnıçta görülen 278 adet sütunun hepsinin kaidesi bulunmamaktadır.
Yerebatan Sarnıcı Tonoz ve Kemer Bilgileri
Yerebatan Sarnıcı içinde karşılıklı dört kemer tuğla örgü ile birleşerek tonozları meydana getirmektedir. Kemer başlangıçlarındaki ahşap gergi kiriş oyukları görülmektedir. Tonozlar, kalıp kullanılmadan örülen ve ‘manastır tonozu’ denilen tiptedir. Duvardaki tuğla kalınlıkları 4-5cm, uzunlukları 33-37cm, derz yüksekliği ise 4-6m’dir. Sarnıç tabanı tuğla döşemedir ve duvarda kemer başlangıcına kadar sıvalı olması nedeniyle, suyun söz konusu kemer başlangıçlarına kadar dolduğu düşünülmektedir.
Yerebatan Sarnıcı Efsaneleri
Önemli ve büyük her tarihi yapıya dair çeşitli söylentiler ve efsaneler daima bulunmaktadır. Yerebatan sarnıcı bilgileri içindeki en dikkat çekici olan da bu efsanelerdir. Örneğin sarnıç içindeki Gözyaşı Damlası sütunu söylentiye göre Büyük Bazilika’nın yapımında ölen yüzlerce köleyi anlatmaktadır. Bir diğeri ise bilinen Medusa efsanesidir. Yerebatan Sarnıcı ile ilgili olan kısmı çok dikkat çekici olmasa da Medusa başının, Bizans dönemi yapılarının bir bölümüne yapıyı veya binası koruması için konulduğudur. Bir başka efsane olarak anlatılan gerçek ise Yerebatan Sarnıcı içinde yapıldığı dönemlerde kayık ile gezildiği söylentisidir. Çünkü sarnıç o kadar büyüktür.
Bir diğer efsane ise yakın tarihimize aittir. 1970’li yıllarda Sultanahmet Meydanı civarında bir kişi, içlerinde lise öğrencileri de olan birkaç kişiyi tabanca ile öldürür ve kaçmaya başlar. Peşinde polis olduğu halde Yerebatan sarnıcına girer. O zamanlar sarnıcın iki girişi veya çıkışı bulunmaktadır. Polis tüm girişleri tutar ve sarnıcın içine girer. Ancak katili bulamaz. Hatta söylentiye göre, sarnıç içindeki duvarlardan biri katil çıkamasın diye o zaman örülür ve katil asla bulunamaz.
Medusa’nın Mezarı Yerebatan Sarnıcı İçinde mi?
1456 yılında Fatih Sultan Mehmet ile görüşmek için Venedik’ten elçiler gelir. Fatih, yoğun olduğundan elçilerle görüşmez, ancak vezir elçilerle görüştüğünde ilginç bir bilgi öğrenir: Yerebatan Sarnıcı içinde hazine vardır ancak yerini elçiler sadece sultana söyleyecektir. Konu Fatih Sultan Mehmet’e aktarılır ve görüşme gerçekleşir. Görüşmede elçi bunun maddi bir hazine olmadığını, hazinenin bir ceset olduğunu söyler. Cesedi ve cesedin bulunduğu lahdin kendilerine verilmesi karşılığında sultanın her istediği verilecektir. Fatih bu işe yanaşmaz ve heyet geri döner.
Yüzyıllar sonra II. Abdülhamit’e de bununla ilgili heyet yollanır. Abdülhamit konu ile ilgilenir ve araştırılmasını isteyerek, bir grubu sarnıca yollar. Yerebatan Sarnıcı dehlizlerinde bir lahit bulunur. Lahit dehlizde koruma altına alınır ve kapağının açılmaması şartıyla gün yüzüne çıkartılması kararlaştırılır. Ancak dehlize giren bir çocuk lahdi bulur ve kapağı açar. Lahdin içinde başı insana benzeyen, kıvrımları ile bir yılanı andıran bir yaratığın mumyası vardır. Çocuk ‘ben Şahmeran’ı gördüm’ diyerek olayı herkese anlatır. Bunun üzerine lahit dehlizlerden çıkartılır ve Fatih Cami avlusuna getirilerek halka kısa bir süre gösterilir.
Hatta mumyanın fotoğrafı çekilir ve devrin gazetelerine verilir. Ancak o günün gazetelerine dair herhangi biri bulunamamıştır. Söylentiye göre Venedik’ten gelen heyet bir tarikatın üyeleridir ve olayın üzerini örtmüştür.
Yerebatan Sarnıcı Bilgileri ile ilgili Ayrıca ilgili Linkler:
Yerebatan Sarnıcı fotoğrafları
Türkiye müzeler, antik şehir ve tarihi kentler
İstanbul gezilecek yerleri, müzeleri ve tarihi yerleşimleri
Marmara bölgesi antik şehirleri, tarihi yerleri
Marmara bölgesi fotoğrafları
Yerebatan Sarnıcı’nın Taşıyıcı Elemanlarının Analizi – Şehnaz Önlü
İstanbul’da Roma ve Bizans Dönemlerinin Su Mimarisi