Hattuşaş antik kenti, Çorum Boğazkale (eski ismiyle Boğazköy) içinde bulunan ve eski Anadolu uygarlıkları arasındaki en zengin ve kapsamlı olarak bilinen uygarlığın, Hitit uygarlığının başkentidir. 1906 yılından beri yapılan Hattuşaş Boğazköy kazıları sürmektedir. 1990’lı yılların başında o zamanki öğrenci olan bizlere Hattuşaş olarak öğretilse de günümüzde literatürde burası Hattuşa olarak geçmektedir. Karadeniz bölgesi tarihi şehirlerinden olan Çorum iline bağlı Boğazkale ve Alacahöyük Milli Parkı içinde bulunmakta ve fiziki olarak İç Anadolu bölgesi içerisinde yer almaktadır. Günümüzdeki en önemli bilgiyi vermek gerekirse Boğazköy, Boğazkale ismini almıştır. Bu yüzden Boğazköy’e artık Boğazkale denilmektedir.
Hattuşaş antik kenti ile ilgili bilgileri; Hattuşaş görülecek yerleri ve mimari yapıları derlemeden önce Hitit uygarlığı tarihini ve özelliklerini (dili, sosyal hayatı vb.) bilmek gerekmektedir. Yoksa Hititlerin başkenti Hattuşa’nın ne o zamanki ne de şimdiki önemi anlaşılabilir. Öyle ki Boğazköy’de bulunan kil tabletler bize o dönemleri; kanunları, hikayeleri, mitolojik öyküleri anlatmaktadır. Bunların günümüze kadar gelmesinde büyük emeği geçen Türkiye’nin ilk Hititolog’u Ord. Prof. Sedat Alp’i rahmetle anmaktayız.
Hititler tarihte, Tevrat’ta ‘Het oğulları’ olarak geçmektedir ve Mısır hiyerogliflerinde de Het oğulları ile yapılan bir savaştan ve savaş sonunda bir antlaşmadan söz edilmektedir. Mısır hiyeroglifi ile yazılan bu tablet bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi‘ndedir. Boğazkale Hattuşaş antik kenti hakkında bilgileri anlamak için Hititlerin tarihi kültürünü, yaşamlarını anlamak gerekmektedir. Hitit kültürü ile ilgili bilgilerin çoğunu günümüze getiren tabletlerin çoğunu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi sergi salonlarında görebilmek mümkündür.
Hattuşa antik kenti fotoğrafları için tıklayınız
Hattuşaş Antik Kenti Giriş Ücretleri ve Ziyaretçi Bilgileri 2024
Hattuşa antik kenti ziyareti düşünüyorsanız, ziyaretçi saatleri eğer hem yaz mevsimi hem de kış mevsimi olarak ikiye ayrılmıştır. Yaz dönemi 15 Nisan ile 2 Ekim arası ziyaret saatleri 08:30 – 19:00 arası, Kış dönemi 3 Ekim ile 14 Nisan arası ziyaret saatleri ise 08:30 – 16:30 arasıdır.
Dini bayramların ilk günü saat 13:00’e kadar kapalı olan Hattuşa antik kentine girişte Müze Kart geçmektedir. Eğer Müze Kart yoksa Hattuşa Antik Kenti giriş ücreti 2024 yılı itibari ile 50 TL’dir. Aynı bilet ile ayrıca Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı veya Yazılıkaya Ören Yeri‘ne giriş yapılmaktadır. Hattuşaş antik kenti gezisi tahminen araçla 2 saati bulabilmektedir. Eğer yaya olarak gezecekseniz bu süreyi çok daha fazla olarak tahmin edebilirsiniz.
Ayrıca Bu Linkler de İlginizi Çelebilir:
Hattuşaş Fotoğrafları
İç Anadolu bölgesi antik kentleri, tarihi yerleri ve ören yerleri
İç Anadolu bölgesi antik kent ve tarihi şehir fotoğrafları
Türkiye müzeler, antik şehir ve tarihi kentler
Hattuşaş Antik Kenti Nasıl Gezilir?
Boğazköy’ün ve Boğazköy Müzesi’nin hemen yanı başında olan Hattuşa antik kentini gezmek istediğinizde en azından bir 3 saati gözden çıkartmalısınız. Bol bol yürüme yolu olan antik kent içerisine araba ile de girebilirsiniz. Hitit başkenti Hattuşa biraz büyük bir antik kent olduğu için yürüyecekseniz yanınıza kesinlikle şapka, şemsiye gibi güneşten korunmak için çeşitli ekipmanlar almayı unutmayın. Bunun yanında su almayı da kesinlikle unutmayın. Çünkü açık alanda bu anlamda bir şeyler bulmak imkansız.
Eğer Hattuşa antik kenti içine araç ile girecekseniz durmanız gereken yerleri anlamanız için sarı çöp bidonlarını takip etmelisiniz. Çok ilginç bir bilgidir ama kesinlikle doğru. Tabelalandırmanın yetersiz olduğu antik kentte önemli yerlerin, tapınakların yakınlarına belli belirsiz park yeri yapılmış olmakla birlikte bu park yerlerinin yanında çöp bidonları bulunmaktadır. Doğal olarak antik kenti kent içine araçla girecekseniz buna dikkat etmelisiniz.
Hitit Tarihi ve Boğazkale Hattuşaş Antik Kenti
M.Ö. 2000 yıllarının başında Anadolu’ya gelip yerleşen Hititler, Mezopotamya ve Kuzey Suriye de dahil olmak üzere bir uygarlık kurmuşlardır. M.Ö. 1725 – 1700 tarihleri arasında Hatti Beylikleri ele geçirilerek Bir Hitit Devleti varlığına adım adım gidilmektedir.
M.Ö. 1650 yılında Boğazköy’de Hattuşaş adını verdikleri bir devlet kurduklarında, devletin başında I. Hattuşuli vardır. Hattuşuli, krallığını Suriye’ye kadar yaymış ve oğlu (bazı kaynaklara göre torunu) Murşili de sınırlarını Babil’e kadar genişletmiş ve Babil’i ele geçirmiştir (M.Ö. 1630). Hattuşaş’ın bulunduğu yerde ilk yerleşim M.Ö. 6000 yıllarına (Kalkolitik Çağ) kadar gitmektedir ve burada Hititler’den önce Hattiler’in olduğu bilinmektedir.
M.Ö. 1535 – 1510 tarihleri arasında Kral Telepinu’dur ve bu dönemde Hitit Medeniyeti, Anadolu içlerine çekilmiştir. M.Ö. 1460’lı tarihlerde Hurriler, Mitanni Krallık Devleti’ni kurarak Hititler’in güçlerini zayıflatmış, bu durum M.Ö. 1400 yıllarına kadar sürmüştür. I. Tuthaliya ile Hitit devleti, savaştan sanata, ekonomiden sosyal hayata gelişerek M.Ö. 1400 yıllarından itibaren Yeni Krallık veya imparatorluk olarak anılmaya başlanmıştır. İmparatorluk döneminde Hattuşaş anti kenti gelişen nüfus ve ihtiyaç bakımından Aşağı Şehir ve Yukarı Şehir olarak iki bölüme ayrılmıştır. Her bölümde tapınaklar ve yerleşimler mevcuttur.
Kadeş Antlaşması
Tarihte yapılan ilk barış antlaşması, Hattuşaş Boğazkale içinde bulunan tabletler arasında gün yüzüne çıkartılmıştır. Bu olay, en eski yazılı belgelerin bulunduğu Mezopotamya’dan sonra Anadolu’nun önemini gözler önüne koymaktadır. Kadeş Savaşı M.Ö. 1274 yılında başlamış ve beş yıl sonra Kadeş antlaşması ile bitmiştir. Kadeş antlaşması M.Ö. 1269 yılında Mısır Kralı II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında yapılmıştır. (Not: bazı kaynaklara göre Kadeş Savaşı M.Ö. 1285 yılında başlamıştır)
Aslında Kadeş antlaşması Akadca ve çivi yazısıyla gümüş bir tablet üzerine yazılmış ve Mısır’a gönderilmiştir. Kadeş antlaşması hakkında yazılan başka tabletlere göre, bu gümüş tabletin bir yüzünde Kraliçe Putuheba’nın, diğer yüzünde ise eşi Hattuşili’nin mührü vardır. Orijinal gümüş tablet günümüzde hala bir sır olarak kalsa da, Hititler bu gümüş tabletin bir kopyasını çıkartarak kil tablet üzerine yazmışlardır. Günümüze kadar gelen budur. Antlaşmanın metni Mısır tarafında ise Karnak Tapınağı’nın duvarına Mısır hiyeroglifleriyle yazılmıştır. Fakat Mısırlılar, bu antlaşmayı kendi zaferleri gibi yazmışlardır.
M.Ö. 1190 tarihlerinde Hitit İmparatorluğu çöküşü başlamış ve çöküşten sonra bu dönemdeki devletlere Geç Hitit Devletleri (veya yerel krallıklar) denmiştir. Şuppiluliuma II, bilinen son Hitit kralıdır. Bu krallıklar Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de varlıklarını sürdürmüştür. Bu dönem de M.Ö. 700 yıllarına kadar sürmüştür. Hitit uygarlığı, tarih literatüründe üç bölüme ayrılmıştır: Erken Dönem (M.Ö.18.yy başları ve ortaları), Eski Krallık Dönemi (M.Ö. 1680 – 1440) ve Yeni Krallık veya İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 1400 -1190).
Uluburun Batığı
Hitit uygarlığı ya da imparatorluğu, Anadolu’nun Marmara bölgesi hariç neredeyse tümüne yayılmıştır. Öyle ki en güçlü zamanında Akdeniz ticareti için kullandıkları en önemli limanlar Ura limanı (Mersin) ve Troya limanıdır (Çanakkale). M.Ö. 1300’lü yıllara tarihlenen Uluburun batığı, Hitit uygarlığının ne denli büyük olduğunun ve dış ticaret ağının ne kadar büyük olduğunun o dönemdeki önemli bir göstergesidir. On bir yıl boyunca kazılan batıktan 10 ton bakır, 1 tonluk kalay külçeler, fildişi malzemeler, suaygırı dişleri, altınlar, gümüşler, tunç silahlar ve Tunç çağına ait oldukça geniş ham maddeler çıkartılmıştır.
Uluburun batığında bulunan yazı tahtası türünün tek örneğidir ve şimşir ağacından yapılmıştır. Bir kopyası ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi içerisinde sergilenmektedir. Gemide bulunan dokuz adet büyük küp içerisinde Kıbrıs yapımı seramikler bulunmuştur. Yine çok sayıdaki amforanın içinde cam boncukları da bulunanlar arasındadır.
Hattuşaş Boğazkale Kazıları
Hattuşaş Boğazkale 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Buranın resim ve gravürlerini çizen Texier, burayı Med şehri Pteria zannetmiştir. 1836 yılında John Hamilton buraya gelerek aşağı şehir bölümünde 1 no’lu tapınağın resmini çizer. O da burayı Roma şehri Tavium olarak düşünmüştür.
1858 yılında Heinrich Barth ve Andreas Mordtmann, Yazılıkaya B odasını kazar ve kabartmalar ortaya çıkartılır. 1861 yılında Georges Perrot, Edmond Guillaume ve Jules Delbet Yazılıkaya kabartmalarının daha detaylı çizimlerini yapar. 1864 yılında buranın çizimleri Henry J. Van Lennep tarafından tekrar yapılacaktır. 1893 ve 1894 yıllarında Ernest Chantre, Büyükkale, Yazılıkaya ve Büyük Tapınakta sondajlar yaparak, Hattuşa’nın ilk çivi yazılı tabletlerini yayınlar.
Hattuşaş Antik Kenti İlk Kazıları
İlk kazılar Hattuşaş Boğazkale ile Yazılıkaya’da 1906 yılında Alman Asurolog Hugo Wincker tarafından başlamış ve 1912 yılına kadar sürmüştür. Bu kazılarda 10400 adet çoğu kırık kil tablet bulunmuştur ve buranın Hitit medeniyeti başkenti Hattuşaş antik kenti olduğu anlaşılmıştır. 1907 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Alman Şark Cemiyeti buranın daha düzgün bir topografik planını çıkartır.
Birinci Dünya Savaşı çıktığında kazılar durmuş ve tabletler temizlenmek ve okunmak üzere devlet kararıyla Almanya’ya götürülmüştür. 1931 yılında Atatürk’ün izniyle kazılar tekrar başlamıştır. 1931 ve 1939 yılları arası ile 1952 ve 1977 yılları arasında Kurt Bittel burada çeşitli kazılar yapar. 1978 ile 1993 arasında Alman mimar ve arkeolog Peter Neve, 1994 ile 2005 arası Alman arkeolog Jürgen Seeher kazı başkanlığı yapar. 2006 yılından günümüze kadar ise yine tüm kazı dönemlerinde olduğu gibi Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Prof. Dr. Andreas Schachner kazı başkanlığı yapmaktadır.
1986 yılında ise Hattuşaş antik kenti, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 377 Liste sıra numarası ile girmiştir. 2001 yılında ise bu zamana kadar Hattuşaş’ta bulunan ve Ankara ile İstanbul’daki müzelerde korunan toplamda 33.000 kadar kil tablet, UNESCO tarafından ‘Dünya Belleği Listesi’ne (Memory of the World Register) alınmıştır. Buradan çıkartılan buluntular ve eserlerin büyük çoğunluğu Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri içerisinde sergilenmektedir.
Hattuşaş Antik Kenti Yapıları, Surları ve Mimarisi
Hitit başkenti Hattuşa şehri biri içeriden diğeri dışarıdan olmak üzere iki surla çevrilmiştir. Surların uzunluğu 6 kilometre, genişliği ise 4 – 8 metre aralarında değişmektedir. Günümüze kadar surların bir kısmı gelebilmiştir. Arazinin engebeli olması sebebiyle bazı yerlerde dolgular yapılmış ve köprüler ile surlar birleştirilmiştir.
Hattuşaş Yeşil Taş
Kentin aşağı bölümünde bulunan yeşil taş veya yeşil kaya, ilginç bir şekilde ve bulunduğu yere uymayan bir yapıdadır. Neredeyse küp biçiminde olan taş ışığı yansıtmakla birlikte bazı araştırmacılara göre II. Ramses’in bir armağanı olduğu düşünülmektedir. Bir kısım araştırmacılara göre ise sunak taşıdır. Hatta bu yeşil taşın uzaydan geldiğini söyleyenler bile olmuştur. Söylentilere göre bu taşa dokunan fakir zengin olur, çocuksuz ise çocuğu olurmuş.
Bugün Hattuşa’ya gitmek istediğinizde bu taşın renginde hediyelik eşyalar, yöre halkı tarafından satılmaktadır.
Hattuşaş veya Hattuşa Antik Kenti Kapıları
Hattuşa surlarında şehre girmek için altı adet kapı vardır. Bu kapılardan üç tanesi günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiştir. Aşağı Batı Kapı, Yukarı Batı Kapı, Aslanlı Kapı, Yerkapı, Sfenksli Kapı, Kral Kapı Hattuşa’nın kapılarıdır. Bu kapılar Hitit mimarisinin ve heykel sanatının günümüze kadar gelen ve önemini korumuş sanat eserleridir.
Sur aralarında ve kapıların üzerinde dört köşe olarak gözetleme kuleleri yapılmıştır. Bu gözetleme kulelerinden birinin örneği kazılarda bulunmuş ve bu örnekten yola çıkılarak şehrin girişine kerpiçten rekonstrüksiyonu yapılmıştır. Kerpiç kent surunun 65 metrelik bölümünün (7-8 m yüksekliğinde üç sur beden duvarı ve 12-13 m yüksekliğinde iki kule) yeniden yapımı JTI sponsorluğunda 2005 sonunda tamamlanmıştır. 400 bin dolarlık bir bütçeyle, pişirilmemiş kerpiç tuğlalardan özgün tekniklerle yapılan bir rekonstrüksiyon çalışması Türkiye’de ilk defa uygulanmış olup, dünyada da bu boyutta bir projenin benzeri çok azdır.
Hattuşaş Büyük Tapınak
1 No’lu Tapınak da denilen Büyük Tapınak 65 m x 42 m boyutları ile Hattuşa şehrinin en büyük yapısıdır. Üstü açık bir avlusu olan tapınağı yüksek duvarlar çevrelemektedir. Avlunun tabanı büyük taşlarla döşenmiştir, bu taşlar arasında 50 tondan ağır taşlar bulunmaktadır. Bu tapınağa sadece kral ve kraliçe ile ülkenin en büyük din adamları girebilir. Tapınak içinde iki kült odası olduğundan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na adandığı düşünülmektedir.
Hattuşaş Boğazkale içerisindeki tapınaklarda bu zamana kadar hiçbir şekilde tanrı heykeli ya da heykelciği bulunamamıştır. Bunun sebebini araştırmacılar, heykelciklerin değerli madenlerden yapıldığı için tapınakları yıkanların veya işgal edenlerin bunları erittiği yönde olduğuna dair fikir beyan etmişlerdir. Ancak bulunan Hitit tabletinde tanrıların tasvirleri anlatılmaktadır. Fakat Sivas’ta bronz ve Konya Beyşehir’de de taş Hitit tanrı heykelcikleri bulunmuştur. Ayrıca kaçak kazı sonucu bulunan altın heykelcikler bugün dünyanın çeşitli müzelerinde sergilenmektedir.
Depo Alanları
Büyük tapınağın kuzeybatısında bulunan depo alanlarında bugün bile görülebilen toprağa gömülü yüzlerce büyük erzak küpleri bulunmuştur. Bu küplerin kapasitesi 1750 ile 3000 litre arasında değişmektedir. Bunların içinde tahıl, baklagiller, yağ ve şarap saklanmaktadır. Ayrıca burada, tapınağın bir arşivi olduğu ve tabletlerin saklandığı kazılar sonunda anlaşılmıştır. Depo alanlarının etrafındaki taş yolun altında bir kanalizasyon sistemi olduğu saptanmıştır.
Yamaç Evi
Hattuşaş Boğazkale anıtsal yapılarından biridir. 32 m x 36 m ebatlarında ve iki katlıdır. Bir konut olarak değil, resmi işlevi olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 13. yy’da yangın geçirdiği, evin arka kısımlarında bulunan yanmış kerpiç duvarlarından anlaşılmaktadır. 1911, 1960 ve 1963 yıllarındaki kazılarda burada çok sayıda tablet bulunmuştur.
Hattuşaş Antik Kenti Poternli Sur Duvarı
Sfenksli Kapı’nın ve Yerkapı’nın altında yer alan üçgen biçimindeki tüneldir. Hitit mimarlığında savunma konusunda önemli bir yeri olan, sur duvarında daha çok askeri amaçlı yapılan gizli geçitlere potern denmektedir. Poternler savaş sırasında, kent kapılarının açılmadığı durumlarda, kent halkının su gereksinimini karşılaması amacıyla, su kaynaklarına yakın yerlere inşa edilirdi. İri taşlardan harçsız olarak bindirme tekniğiyle yapılmıştır. Genişliği yaklaşık sekiz metredir. Şehrin surları altında bu tünelden sekiz adet bulunmakta olup 70 ve 180 metre aralıklarla inşa edilmiştir. Biri hariç diğerlerine girilememektedir ve girilebilen tünel 71 metre uzunluğundadır. En geç M.Ö. 1600 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir. Poternli tünelin dışarıya açılan kısmında Yerkapı bulunmaktadır ve Poternin üzerine dar merdivenlerle çıkılmaktadır.
Sarıkale
7 No’lu tapınağın yanındadır. Ayrıca burada bulunan fildişi heykelcik Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir. Sarıkale’nin Hitit metinlerinde ‘Ölü Kültü’ ile ilgili olduğu geçmektedir.
Hattuşaş Aslanlı Kapı
Şehrin ana girişlerinden biridir ve Yukarı şehir denilen bölümde bulunmaktadır. Kapı ismini her iki yanındaki aslan heykelinden almaktadır. Buradaki aslan figürü şehrin içinde çeşitli tapınak girişlerinde de kullanılmıştır. Kapının her iki yanında ilk yapıldığı zaman 15 x 10 m ebatlarında iki kulesinin olduğu düşünülmektedir. Bu kapının o dönemde sadece araba geçişleri için kullanıldığı düşünülmektedir.
Hattuşaş Sfenksli Kapı
Bugün sfenkslerden teki Berlin Müzesi’nde bulunmaktadır. Başı kadın görünümünde olmakla birlikte kuyruğu yukarı doğru kıvrıktır ve kanatlıdır. Almanya’da bulunan tek sfenks, buradan parçalarla götürülmüş ve orada birleştirilmiştir.
Kral Kapı
Kral Kapı, büyüklüğü ve biçimi bakımından Aslanlı Kapı ile aynıdır. Ancak burada aslan yerine kılıç ve balta taşıyan tanrı kabartması vardır ve boyu 2,25 metredir. Savaş Tanrısı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca kabartma bezeme kapının dışında değil, şehre bakan taraftadır. Savaş Tanrısı betimi yapıldığı yüzyıllarda bir daha yapılmamış ve Helen sanatında çok sonraları çeşitli şekillerde görülmüştür.
Hiyeroglifli Oda veya 2 No’lu Oda
Yukarı şehir bölümündedir ve kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biridir. Odanın rekonstrüksiyonu eksiksiz yapılmıştır. Odanın arka duvarında Güneş Tanrısı kabartması vardır. Odanın bir duvarında Luvi hiyeroglifi ile yazılmış bir yazıt mevcuttur. Diğer duvarda ise odayı inşa ettiren Hitit kralı II. Şupiluliuman’ın kabartması vardır.
Hattuşaş Antik Kenti Nişantaş veya Nişantepe
Sarıkale gibi üzerinde büyük bir yapı bulunan kaya bloğudur. Kaya bloğunun üzerinde bir yazıt bulunmakla birlikte yazıtın uzunluğu 8,5 metredir ve 11 satırdır. Açık havada olduğu için iyice aşınmıştır. Ancak yazıtın Hitit kralı II. Şupiluliuman’a ait olduğu bilinmektedir.
Kral Sarayı veya Büyükkale
Hattuşa’nın yukarı şehir bölümünde düz bir alanda bulunan bu yapı sarp kayalıklarla korunmaktadır ve ilk yerleşimin kurulduğu bölgedir. Zamanla buranın etrafına sur yapmışlardır ve 250 m x 140 m boyutlarındadır. Buraya yakın olan Büyükkaya da buradaki en eski yerleşimdir. Hititler henüz buraya gelmeden 4000 yıl öncesinde yerleşim olduğu ve Tunç Çağı Hattililer’inin burada oturduğu araştırmalarla ortaya çıkartılmıştır.
Hitit Çivi Yazısı ve Dili
M.Ö. 2000 yıllarına ait Hattuşaş Boğazkale kaynaklarına göre M.Ö. 3000 yıllarında Orta Anadolu‘da Hattice konuşan bir halk mevcuttur ve Hititler buraya geldikten sonra bu halk ile iç içe yaşadığı veya Hattiler’in Hititlerin ataları olduğu düşünülmektedir. Boğazköy kaynaklarının çoğu Hattice’dir. Hatti uygarlığı Hititleri etkilemiş olmakla birlikte bu uygarlığın maddi olarak kalıntıları Alacahöyük kral mezarlarında görülebilmektedir. Ancak Hititler zamanında Hattice ölü bir dil haline gelmiş ve sadece bölgedeki Hatti tapınaklarında dua şeklinde kullanılır olmuştur.
Hatta, Hatti aynı zamanda Hatti ülkesinin başkentinin adı olmuş ve Erken Hitit Çağı’nda Hattus olmuş, Hitit Çağı’nda ise Hattuşa olmuştur. Hattuşa ismi buradan gelmektedir. Hititler ise Boğazköy’de bulunan kil tablet yazılarından anlaşıldığına göre kendi dillerine Nasili, Nisili, Nesaca demektedir.
Anadolu’nun çivi yazısı ile ilk tanışması Asur Ticaret Kolonileri (M.Ö. 1950-1700) zamanında olmuştur. Bu Hititlerin medeniyet haline gelmeden önceki dönemdir. Asurlu tüccarlar Anadolu’ya ticaret yapmak için geldiklerinde kullandıkları çivi yazısı da Anadolu’da kullanılmaya başlanmıştır. Ancak M.Ö. 1700’lü yıllarda çeşitli nedenlerle önemini kaybetmiştir.
Hattuşaş Boğazkale içinde bulunan 30.000 çivi yazılı kil tabletlerin büyük bir bölümü (%80 kadarı) Hititçe’dir. Bu tabletlerde Hitit kanunları, kral yıllıkları, antlaşmaların büyük kısmı, mitolojik ve dinsel içerikli metinler vardır. Hititçe ilk kez 1915 yılında Çek bilim insanı B. Hrozny tarafından çözülmüştür. Hititoloji ise Alman bilim insanlarının Almanya’da kurulmuş ve oradan tüm dünyaya yayılmıştır. Hititçe Hint-Avrupa Dil Grubu arasındadır ve bunu destekleyecek birçok örnek de vardır.
Hititçe watar “su”, İngilizce water “su”, Almanca Vasser “su”, Hititçe eku “içmek”, Latince aqua “su”, Hititçe et- “yemek”, İngilizce eat “yemek”, Almanca essen “yemek” bunlara örnek olarak gösterilebilir. Hattuşa kitaplıklarında Hititçe ve Hattice’den ayrı altı dilde daha yazılar mevcuttur. Bunlar Hurrice, Mitanni dili, Luvice (hiyeroglif yazısı dili), Palaca, Akadca (Babilce) ve Sümerce’dir.
Hitit Çivi Yazıları ve Hiyeroglifler
M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu’da iki tür yazı kullanılmıştır, bunlar çivi yazısı ve hiyeroglif yazısı. Bunlardan biri M.Ö. 4000’li yıllarda Sümerlerin bulduğu ve Asurlu tüccarların Anadolu’ya getirdikleri çivi yazısı ile Hititlerin M.Ö. 1650 yılından itibaren kullandığı eski Babil türündeki çivi yazısıdır. Hititler devlet resmi dili olarak çivi yazısı kullanmış olsalar da halka hitap eden anıtlarda yalnızca hiyeroglif kullanmışlardır.
Hitit krallarının bir önemli özelliği de kendi zamanlarında olan önemli olayları tabletlere yazdırmak olmuştur. Özellikle II. Murşili, Hitit tarih yazılığını en üst seviyeye çıkartmıştır. Kral Şuppiluliuma’nın oğlu olan II. Murşili babasının zamanındaki tüm olayları yazdırdığı gibi kendisinin 10 yıllık ve daha sonra da 20 yıllık süreler içerisinde yaptıklarını yazdırmıştır.
Luvi Dili ve Luvi Hiyeroglifleri
Hititler ile Luvilerin çok önceden kaynaştığı bilinmekte ve birçok makalede birbirlerinden akraba olarak bahsedilmektedir. Hititlerin kullandıkları hiyeroglif yazı dili ilk başlarda Hiyeroglif-Luvicesi olarak geçmektedir. Öyle ki Hattuşa Boğazkale tablet arşivi keşfedilmeden önce bulunan birçok anıttaki hiyeroglifler Hititlere mal edilmiş olsa da Luvilerin kullandığı hiyeroglif yazılardır. Eski Anadolu Hiyeroglifleri olarak geçen bu yazı dilinde 400 kadar işaret bulunmaktadır. Luvi diline ait ilk işaretler ise Asur tabletlerinde yerlilere ait şahıs ve yer isimlerinde rastlanmaktadır. Bu yazı dili bugün bile hala çözülmeye çalışılmaktadır.
Ayrıca yukarıda adı geçen milletler (Luviler, Hurriler vs.) Hititlerde din kavramına da etkili olmuşlardır. Bin tanrılı Hititler’in din kavramları Yazılıkaya sayfasında incelenmiştir. Hattuşa Boğazkale kazılarında otuzdan fazla tapınak ortaya çıkartılmıştır.
Hitit Efsaneleri
Günümüze kadar gelen Hitit efsanelerinin tek kaynağı, Hattuşa Boğazkale ve çevresinde bulunan kil tabletlerdir. Ancak bu tabletlerin bir kısmı kırık veya parçalanmıştır. Örneğin Kaniş kraliçesinin 30 çocuğu ile ilgili efsanesinin sonu bilinmemektedir.
Fırtına tanrısının İlluyanka isimli ejderi öldürmesi efsanesi bir Hitit efsanesidir ve tabletlerle günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca Fırtına tanrısı Telepinu’nun Hitit ülkesini terk ettiği bir efsane daha vardır. Tüm tabletleri tam olarak günümüze kadar gelmiş olan bu efsanede 7 rakamının önemi büyüktür. Bilim insanları 7 rakamının güneş, ay ve o zamanlar bilinen 5 gezegeni temsil ettiğini söylemektedir.
Hititlerin bilinen efsaneleri arasında Kumarbi efsanesi de önemli bir yer tutmaktadır. Ancak tablet kırık olduğundan efsanenin sonu bilinememektedir.
Hattuşaş Antik Kenti Hitit Kanunları ve Yasaları
Hititler haklı ve haksızı yargılayanın tanrılar olduğuna inanmalarına rağmen bu zamana kadar birçok yasa tableti bulunmuştur. Kralların, tanrıların yeryüzündeki temsilcileri olduğuna inanıldığı için yasaları krallar tanrı adına yapmaktadır.
Hitit toplumu geliştikçe yasalar da değişmekte ve başta olan ölüm ve işkence cezaları kısmen kalkmıştır. Örneğin son yasalarda öç alma ve kan davaları tazminata bağlanmıştır. Cezalar genelde göze göz, dişe diş cezalardır. Öldüren kişi öldürülmekte, ev yakan kişinin evi yakılmaktadır. Eğer bir adam kavga sonucu öldürülürse, ölen kişi yerine kadın veya erkek dört kişi verilmektedir. Eğer ölen kaza ile ölmüşse, kazaya sebep veren kişi vermektedir bu kişileri veya köleleri.
Hitit kanunlarına bir örnek daha vermekte gerekirse, eğer bir şahsın tarlasında birisi öldürülmüşse tazminatı tarlanın sahibi vermekte. Eğer öldürülen kişi kırda öldürülmüşse oraya en yakın kasabanın halkı bu tazminatı ödemek zorundadır. Hititlerde zina da suç teşkil etmektedir. Zina kırda olursa tecavüz sayıldığından adam öldürülmektedir. Fakat zina yapanlar evde yakalanırsa hem kadın hem de erkek öldürülmektedir.
Hitit yasalarının uygulayıcısı kralın kendisi veya kralın yetkilendirdiği bir kişidir ve yargılama işi kralın sarayının dışında bir yerde yapılmaktadır. Örneğin bir mahkeme kararında sadece III. Hattuşili’nin eşi kraliçe Puduhepa’nın mührü bulunmaktadır ki bu da yetkilendirmeyi göstermektedir. Bulunan Hitit kil tabletlerinde bu yargılama ve mahkeme işi en ince detayına kadar anlatılmıştır.
Hattuşaş Hitit Sanatı
Hitit sanatı ile ilgili olarak bu bölüme başlarken rahmetli Ekrem Akurgal’ı ve cümlelerini anmamak olmaz. Ekrem Akurgal: “Eski Anadolu’nun yerli halkı Hattiler’le buraya göçlerle gelmiş Hint-Avrupalıların kültürlerinin uyumlu kaynaşmasından Hitit Sanatı gelişmiştir” demiştir.
Mimaride, heykelcilik, çömlekçilik ve keramik sanatında çok önemli eserler vermişlerdir. Örneğin mimaride taş temelli yapılar, ahşap ile desteklenmiş ve üzerlerine de hemen tabandan başlayacak şekilde en az 10 santimetre kalınlığında kerpiç sıvası yapmışlardır. Mimarideki başarıları yapmış oldukları kaleler ve surlarda görülebilir. Bunun en görkemli örnekleri Hattuşa Boğazkale sınırları içerisindedir. Hititlerin Hattuşa Boğazkale sınırlarında yaptıkları surlar sonradan gelen uygarlıklara da örnek teşkil etmiştir.
Heykelcilik ve çömlekçilikte kesinlikle ustalaşmış olduklarını kanıtlayan Hititler’in yaptığı eserler günümüzde hala merak uyandırmaktadır. İlk başlarda üstleri insan (tanrı veya tanrıça), alt kısımları da bir bağlantı amaçlı çivi veya kama biçiminde tunçtan veya bronzdan heykelcikler yapmaya başlamışlardır.
Pişmiş toprak hayvan heykelcikleri ve çömlek ile kaplar ise bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde görülebilir ve kesinlikle hayranlık uyandırmaktadır. Sadece zamanının değil günümüzde bile sanat eseri sayılan bu heykelcikler ve çömlekler üzerlerindeki hayvan figürleri, verildikleri kıvrımlarla görülmeye değerdir.
Hitit çömleklerinin ve keramiklerinin üzerlerinde tanrı, insan veya hayvan kabartmaları (rölyefli keramik ürünleri), kile şekil verme sanatının doruğundaki sanatçıların düşlediklerini bizlere anlatmaktadır. Her rölyefli çömlek veya kap ayrı bir konuyu anlatmaktadır. Bunlar bazen bir efsane bazen de bir evlilik töreni olabilir.
Hitit Mühürleri, Hitit Gliptik Sanatı
Gliptik denilen mühürcülük sanatı Hititler için ayrı bir öneme sahiptir. Gliptik, eski Yunanca’da, taş ve metal üzerine kazılarak figür işleme sanatıdır. Hattuşa Boğazkale ve diğer yerlerde bulunan mühürleri yapan sanatçılar veya ustalar çağının minyatür sanatlarını bu ufacık mühür yüzeylerine işlemişlerdir. Bazen silindir biçiminde veya yuvarlak, bazen de düz damga veya çekiç başlı biçiminde yapmış oldukları mühürler, yasadışı yollarla ülkeden çıkartılmış ve dünyanın birçok müzesinde sergilenmektedir.
Mühürleri kullananlar krallar, kraliçeler, rahipler ve dönemin hiyerarşisi içerisindeki üst düzey insanlar olmakla birlikte, hemen herkesin bir mührü vardır. Mühürler değerli madenlerle birlikte, normal taştan, kemikten ve pişmiş topraktan yapılmışlardır. Bu mühürler, o dönemde bir malın sahibini belirlemeden bir hesaplama işine veya bir kanunun hangi kral tarafından koyulmasına kadar çok çeşitli şekillerde kullanılmıştır.
Ayrıca mühürlerin çevresi çeşitli olayları anlatan figürlerle bezenmiştir. Bu bir av sahnesi veya kurban betimlemesi olabilmektedir. Bu konudaki en ilginç örnek Hattuşa Boğazkale kazılarında bulunmuştur. Mühür çevresindeki betimlemede kuşlu bir tanrıçaya tapınan bir erkek figür vardır. Bu tapınma olayının arkasında ise bir av sahnesi geçmekte ve arkadaki avcının ok fırlattığı hayvan can çekişirken üzerindeki oklar da belli olmaktadır. Bütün bunların hepsi minyatür sanatını ve bu sanatı icra eden Hattuşa sanatçılarının önemini ortaya koymaktadır.
Hitit ve Türk Gelenekleri
Tarih boyunca birbirlerinin devamı gibi olan uygarlıklar veya farklı bir yerden gelerek fetih yapan medeniyetler birbirlerinden etkilenmiş ve birçok özelliğini gerek değiştirerek gerekse değiştirmeden kullanmış ve yaşatmıştır.
Özellikle Anadolu sınırları içindeki medeniyetler bu anlamda kendilerinden önceki uygarlıkların örf ve adetlerini alarak bir devam ettirmiş ve ondan sonraki uygarlık da bir öncekinden aldığı örf ve adetleri günümüze kadar taşımıştır.
Hititlerin de yaptıkları bazı gelenekler günümüzde veya yakın bir tarihe kadar uygulanmıştır. Örneğin Hitit tapınağında yapılan bir törende kral veya kraliçe bir odada üzerini değiştirerek tören elbiselerini giyerler ve törene katılırlarmış. Bu gelenek Osmanlı devletinde de sürmüş Topkapı Sarayı’ndaki Mecidiye Köşkü’ne giderlerken üçüncü avludaki ufak bir binaya girerek üstlerini değiştirmişlerdir. Hititler’in bu törende çeşitli hareketlerle birlikte dans ettikleri bilinmektedir. Dans esnasında ellerini göğe doğru kaldırmaktadır. Mevleviler de aynı hareketi yapmaktadır.
Bununla birlikte günümüzde Hristiyanlıkta var olan günah çıkartma olayının o zamanlar Hititli rahipler ile halk arasında da uygulandığı bilinmektedir. Ayrıca Hitit geleneklerine göre erkek bir kadınla seviştikten sonra yıkanmalıdır. Bu gelenek bizde gusül abdesti olarak geçmektedir.
Ayrıca İlgili Kaynaklar:
Türkiye UNESCO Dünya Mirası Listesi
Hattuşaş Fotoğrafları
İç Anadolu bölgesi antik kentleri, tarihi yerleri ve ören yerleri
İç Anadolu bölgesi antik kent ve tarihi şehir fotoğrafları
Türkiye müzeler, antik şehir ve tarihi kentler
Hitit Sanatı – A. Muhibbe Darga
Hitit Çağında Anadolu – Sedat Alp
Hititler ve Hattuşa – Muazzez İlmiye Çığ
Hititler – İlker Koç
Hattuşa hakkında bilgiler ve Hitit Tarihçesi